Erol, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kasım 2021’de ‘Faizle mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim ve enflasyonla mücadelemi de sürdüreceğim. Bu konuda nass ortada. Biz, faiz belâsını bu milletin sırtından kaldıracağız’ derken, bugün iş başına getirdiği ekonomi yönetimi faizi 15 ayda 41,5 puan artırmış durumda. Nass hala ortada olduğu halde faiz yüzde 50 ve dünya faiz liginde üst sıralardayız böylelikle” dedi. Halkın umutsuzluğa kapılmaması gerektiğini, Saadet Partisi olarak haklı yeniden Milli Görüşe ikna edeceklerini ifade eden Burak Erol, konuşmasında şunları söyledi: “Kıymetli teşkilat mensuplarımız ve değerli basın emekçilerimiz hepinize hoşgeldiniz diyorum ve sizleri saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum.Bugün 29 Eylül 2024 Pazar. Eylül ayı İl divanımız münasebetiyle bir araya geldik. Eylül ayı içerisinde yapmış olduğumuz çalışmalarımızı değerlendireceğimiz ve Ekim ayı çalışmalarımızı planlayacağımız il divan toplantımızı Allah’ın izni ile açıyorum. Hayırlara vesile olmasını ve hayırlı kararlar almamızı temenni ediyorum.Kıymetli hazirun, bu topraklar üzerinde yaşamanın ağır bir bedeli olduğunu biliyoruz. Biz Saadet Partililer olarak bu ağırlığı omuzlarımızda hissediyor, fakat bununla birlikte ne yapacağımızı da gayet iyi biliyoruz. Şunu unutmayın; bu millet, en karanlık anlarında Millî Görüş ile aydınlandı. Ülkenin içinde bulunduğu karamsar tabloyu da Saadet Partisi olarak aydınlığa çevireceğiz.
Biz hocamızın açtığı bayrağın altında serinlemeyeceğiz. Bu davanın bayrağını en ileriye taşımak için var gücümüzle çalışacağız. Necmettin Erbakan Hocamızın deyimi ile “Biz siyonizmin hapishanelerinde isyan çıkarmış birkaç Müslümanız.” Ama kimse bizi hafife almasın. Dar’ül Erkam’da sadece 40 mümin vardı ama 40 mübarek insan dünya tarihini değiştirdi. Hatamız ve sevabımızla aynı yolun inananlarıyız. Biz biriz ve bütünüz. Hepimiz için yepyeni bir dönem başlıyor. Esaslarımız ve Yeni Siyaset Anlayışımızla; Milletimizi Saadet Partimize, Milli Görüş’e yeniden ikna edeceğiz.
Hep birlikte, tek bir kardeşimizi dışarıda bırakmadan; şu bu demeden her bir vatandaşımızı kucaklayarak Saadet iktidarında buluşacağız. Aziz milletimiz müsterih olsun. Biz daha önce yaptığımız gibi yine yapacağız ve ülkeyi hep birlikte yeniden düzlüğe çıkaracağız.
SÖZÜN KIYMETİ
“NATO’nun Libya’da olmasını kabul etmem” deyip de kısa süre sonra Libya işgaline destekten Rahip Brunson vakasına, “Darbeci Sisi ile zinhar görüşmem” açıklamalarına, “İsrail’le olumlu düşünmem” çıkışlarından Kaşıkçı cinayeti münasebetiyle Suudi Arabistan’a yönelik hayli sert açıklamalara kadar daha pek çok husus, ani ve radikal dönüşlere örnektir. Son olarak da “İsveç, boşuna uğraşma. Sen benim mukaddes kitabım Kur’an’ın yakılmasına, yırtılmasına müsaade ettiğin sürece biz sizin NATO’ya girmenize evet demeyiz” şeklindeki iddialı çıkıştan kısa bir süre sonra ve İsveç’in saygısız tutumunda da herhangi bir değişiklik olmadığı halde, İsveç’in NATO’ya üyeliğine onay vermek yine aynı kabildendir.Dış politikadaki bu tutarsız hal ekonomide de söz konusudur. 2018 seçimlerinden önce “verin yetkiyi, bu faizle, dövizle nasıl mücadele edilirmiş görün” deyip, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kasım 2021’de “Faizle mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim ve enflasyonla mücadelemi de sürdüreceğim. Bu konuda nass ortada. Nass ortada olduğuna göre, sana bana ne oluyor? Bu görevde olduğum sürece faizle mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim ve enflasyonla mücadelemi de sürdüreceğim. Biz, faiz belâsını bu milletin sırtından kaldıracağız” derken, bugün iş başına getirdiği ekonomi yönetimi faizi 15 ayda 41,5 puan artırmış durumda. Nass hala ortada olduğu halde faiz yüzde 50 ve dünya faiz liginde üst sıralardayız böylelikle. 2021 ile 2023 Mayıs’a kadar enflasyonist ortamda “düşük faiz” politikasıyla enflasyonu patlatan ve bunu bile doğru kabul eden siyasi iktidar, Haziran 2023’ten itibaren ise “yüksek faiz” politikasını uyguluyor ve bu sefer de bunu doğru kabul ediyor. İş başına getirilen yeni ekonomi yönetimiyle küresel finans çevrelerinden kaynak yani borç bulabilmek için “yüksek faiz” gerekiyor çünkü.Meseleler aynı olduğu halde, eylemlerde ve söylemlerde günden güne bir farklılık söz konusuysa, orada sözün kıymetinden bahsedilemez. Yaşadığımız tam da budur.
İFSAT İÇİN ÇALIŞANLARIN EN ÖNEMLİ YÖNTEMİ İKTİSADİ DÜZENİ BOZMAK
1 Temmuz’dan geçerli olmak üzere elektriğe yüzde 38 zam yapıldı. Anlaşılan o ki, bu zam enflasyona neden olmuyor ama ücretlere yapılması gereken daha düşük oranlı bir zam enflasyona neden olabiliyor. Gerçekten de çok enteresan bir enflasyonumuz var.
En temel maliyet kalemlerinin başında gelen ve zamlanmasıyla adeta Pandora’nın kutusunun açılmasına ve zam yağmurunun başlamasına neden olacağı aşikar olan elektriğe zam masum, reel geliri yerlerde sürünen ve 3 kuruş zamla belki bu yılı kurtarabilirim hesabı yapanların maaşlarına zam enflasyona neden olabilir!
Elektriğe zam yapılırken “üretim maliyetlerindeki artış” geçerli bir bahane olarak sunulabiliyor ama “yaşama maliyetindeki artış” yani enflasyon ücretlerin zamlanması için geçerli bir mazeret olarak kabul görmüyor!
İnsanların bir diğer en temel gereksinimden birisi olan barınmayı bile zorlukla sağlar hale gelmesi, bütçelerinin bazı durumlarda yarısını hatta daha fazlasını kiraya harcaması, ev sahibi olmanın giderek güçleşmesi (bazı gelir grupları için imkansızlaşması) giderek normalleşiyor, ki bu durum bile uygulanan politikaların toplumu nasıl bir yoksullaşma sarmalına soktuğunun göstergesidir.Halka sadece acı reçete sunup da yandaş tabir edilen iş adamlarına, müteahhitlere, yakın çevredekilere vergi imtiyazları, muafiyetleri, çeşitli teşvikler, Hazine garantili ihaleler vs sunan anlayış, aslına bakılırsa ekonomide bugün yaşanan ve Cumhuriyet tarihinin en kötü dönemine işaret eden gelişmelerin de nedenidir.22 yıllık kesintisiz bir iktidar döneminde, elinde tüm imkanlar olduğu halde, ortaya adamakıllı ve sorumlu bir politika koyamayıp, sadece günü kurtarmaya ve toplumu algılarla oyalamaya odaklı manevralarla vaziyeti idare ede ede bu noktaya gelindi işte. Halkın içine düşürüldüğü yoksulluk manzarası, büyük bir sorumsuzluğun ve iş bilmezliğin eseridir. Bu ekonomik enkazın toparlanması bile yıllar alacaktır. Bu ülkenin çok değerli yılları heba edildiği gibi gelecek yıllar da ipotek altına alınmıştır. Bu ağır bir vebaldir dert edene..Köprü ve otoyollar, vergiler, elektrik tarifesi vs zamlanırken hiçbir mahzur yok ama ücretlere zam yapılması gündeme gelince “enflasyonla mücadele ediyoruz, ücretlere zam yapamayız”! Bu anlayışla ne enflasyon düşer ne ekonomi düzelir ne de halkın refahı artar. 2018’den bu yana giderek belirginleşen ve yoksullaştıran ekonomik fiyasko, benzer bir anlayışla düzeltilemez. 2028’e kadar bu şekilde gitmez, halkın takadi kalmadı artık.Enflasyonun tek sebebi halkın tüketimiymiş gibi halkın kesesi üzerinden enflasyonu indirebileceğini düşünen bir anlayış anca kemer sıkar, yeni vergiler icat eder, zam üstüne zam yapar.
Bir anda patlayan enflasyonun müsebbibi saçma sapan ekonomi deneyi veya politikaları değil de sanki halkın kendisiymiş gibi tüm faturayı halkın sırtına yüklemenin ahlaki mahzurunu dahi dert etmeyen bir anlayış söz konusu. Halkı ikna etmek için sadece kerameti kendinden menkul ve baştan savma bir tasarruf paketini yeterli görenler, ABD ve İngiltere’deki uluslararası yatırımcı kılıklı küresel rantiyenin peşinden ayrılmıyor ama.
Adı konmamış bir IMF programı hem de en acımasız şekilde uygulanıyor. Dışarıdan kaynak bulunamadığı için tüm fatura halka çıkıyor, çare vergi artışlarında ve her zamanki gibi halkın cebinde aranıyor.
SESSİZ DEVRİM
Açıklanan bir veri var ki hayli fazla şey anlatıyor.
“Türkiye’de 18-24 yaş aralığındaki her 3 gençten biri (yüzde 31,1’i) ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor. Bu oran OECD ülkeleri ortalamasında ise yüzde 13,7 !”
Gençlerin üçte birinin “ne orada ne orada” olmasına mı yanalım, yoksa her fırsatta “bizi kıskandığı” iddia edilen “elalemin” ortalamasının hayli üstünde olmamıza mı?
Herhangi bir plan, program, vizyon geliştiremeyip de devamlı surette popülist, günü kurtarmaya ve göz boyamaya yönelik, “algı operasyonu”ndan hallice hamlelerle varılacak noktanın bu olması anormal değil.
Okumuş, diploma almış gençlerin “3 harfli marketlerde” kasiyer, giyim mağazalarında tezgahtar, motosiklet tepesinde kurye veya AVM’lerde güvenlik olması vs vs sizleri rahatsız etmiyorsa, o zaman gençlerin üçte birinin “ne eğitimde ne de işte” olmasını da “herkes iş sahibi olacak diye bir kaide yok” diye geçiştirebilirsiniz pekala.
Popülist ve sorumsuz politikaların toplumu bu duruma getireceği, sonraki nesillerin bu faturayı çok acı şekilde ödeyeceği meydandayken, bunu dile getiren insanlar kınandı, refüze edildi, ayıplandı. Ve beklenen netice de kabak gibi meydanda durmakta!
Bugünkü krizden öte buhran halinin faturasını da bugünün çocukları, gençleri gelecekte çok acı şekilde ödeyecekler. Son 5-6 yılda yaşanan hızlı ve acayip fakirleşme sadece bir fragman.. Bunun sosyal, ekonomik ve toplumsal etkileri gelecek nesilleri boyunduruğuna alacak maalesef.
Eğitimin hali içler acısı ve işin kötüsü de düzeltecek bir vizyon ve yaklaşım da söz konusu değil.
Milli Eğitim Bakanı “eğitimde sessiz devrim yapıldığını” söylüyor mesela. O kadar sessiz ki, hiç kimsenin haberi yok! Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak eğitimin herkese ücretsiz olması gerekirken ve devletin öğrencilere yemek de dahil tüm imkanları sağlaması beklenirken, okullar velilerden A4 kağıt, tahta kalemi damga pulu ve güya Bakanlığın zinhar yasakladığı kayıt parasını (tabi ki başka adlar altında) istemeye devam ediyor. Hem de kendilerinin tabiriyle “Türkiye Yüzyılı”nda. Ne yaman bir fiyasko!
Bütçe gelirleri Ağustos’ta 690 milyar 720 milyon lira, giderleri 820 milyar 314 milyon lira olurken; bütçe, Ağustos’ta 129,6 milyar lira, Ocak-Ağustos’ta ise 973,6 milyar lira açık verdi. Bütçeden faize Ağustos’ta 97 milyar lira, 8 aylık dönemde ise 764 milyar lira aktarıldı! Türkçesi şu ki; halkın cebinden toplanan vergilerin eğitim, sağlık gibi temel alanların tamamen ücretsiz olması için harcanması gerekirken, faizcilere aktarılması neticesinde okullarda temizlik görevlisi, temizlik maddesi bile bulunmuyor. 2024 yılındaki vaziyete bakın!
“Sessiz devrim” gibi havalı söylemler yerine gösterişsiz ama temeli sağlam politikalar geliştirilseydi de, hem ekonomide hem de eğitimde bu acayip manzaralara tanıklık etmeseydik keşke.
POMPA HAZİNEYE ÇALIŞTI* AKARYAKIT VERGİSİ 3.2 KAT ARTTI: Maliyenin bu yıl vatandaştan topladığı akaryakıt vergisi geçen yıla göre 3.2 kat birden yükselerek 243 milyar lirayı aştı.* 96 KEZ AKARYAKIT FİYATI GÜNCELLENDİ: Akaryakıt fiyatları yılbaşından bu yana 96 kez güncellendi.* GÜNCELLEMENİN 48’İ ZAM OLDU: Bunların 48’i zam olarak pompaya yansıdı.* BENZİN FİYAT 45 TL’Yİ BULDU: Benzinin litre fiyatı 3 Ağustos’ta 45.20 lira ile yılın zirvesine çıktı.* ÖTV GELİRİ 8 MİLYARDAN 27 MİLYARA ÇIKTI: Geçen yıl zamdan önce temmuza kadar akaryakıttan toplanan aylık ÖTV geliri 7-8 milyar lira civarında seyrederken zamdan sonraki ağustos ayında aylık gelir bir anda 27.5 milyara fırladı.* AĞUSTOS’TA ÖTV GELİRİ 39 MİLYARI AŞTI: Bu yıl da yine temmuza kadar 28 milyar lira civarında seyreden aylık ÖTV geliri yeni vergi zammından sonra ağustosta 39 milyarı aştı.* 2023’ÜN İLK 8 AYINDA ÖTV’YE 75 MİLYAR LİRA ÖDENDİ: Geçen yılın ilk 8 ayında vatandaş akaryakıt ÖTV’sine 75.9 milyar lira ödedi.* 2024’ÜN İLK 8 AYINDA ÖTV’YE 242 MİLYAR LİRA ÖDENDİ: Vatandaş bu yılın aynı döneminde artan vergiler yüzünden 243.5 milyar lira ödemek zorunda kaldı.* 23.3 LİRALIK BENZİN 41.5 LİRAYA SATILIYOR: Bugünlerde 41.55 liraya satılan bir litre benzinin vergisiz fiyatı 23 lira 33 kuruş.* 11 TL’Sİ ÖTV YÜKÜ: Bu fiyatın üzerine 11.30 TL ÖTV yükü bindirilerek ürün vergilendiriliyor.* DETAY: 34 lira 63 kuruş olan vergili tutara bir de yüzde 20 KDV eklenince fiyat 41.55 TL oluyor.* DETAY: ÖTV üzerinden de KDV alındığı için normalde 39.3 lira olması gereken benzinin litresine halk 2 lira 30 kuruş fazladan para ödüyor. SUÇLU KİM ? Knight Frank’in “2024 Servet Raporu”na göre; 2023'te önceki yıla göre oransal olarak en çok ultra zengin artışı Türkiye’de yaşanmış! 30 ülke arasında yüzde 9,7’lik artışla zirvede yer alan Türkiye’de 2022’de 30 milyon doların üzerinde serveti bulunan kişi sayısı bin 761 iken 2023’te bin 932 kişi bu klasmana yükselmiş!Normal bir sonuç, kapitalist ekonomilerin doğası budur zaten. Bir yerde büyük bir yoksullaşma varsa, hızlı bir “kaymak tabaka” oluşumu da söz konusu olur. Türkiye’deki toplumsal yoksullaşmanın aslında fakirden ve orta direkten zengine doğru bir servet transferi olduğunu gösteren bir veridir bu. Milyonlarca insanın cebindeki para erirken buharlaşmıyor, küçük bir azınlığın cebine doğru akıyor neticede. Bir yanda uygulanan ekonomi politikaları neticesinde çok kısa sürede hızla fakirleşen milyonlar, diğer yanda ise karlarına kar, kazançlarına kazanç katan faizciler, rantiye, iktidar yandaşları. Bu manzarayı bile tahlil edemeyen yığınlar ise hala sorunun çözümünü, soruna neden olanlarda aramakta.Kendine yalan söylenmesinden, hakaret edilmesinden hoşlanan, tehdit edilmeyi dert etmeyen, aynı masalları ve saçmalıkları yıllardır dinlemekten bıkmamış ve gözlerini bile isteye kör eden kitlelerdir bu ülkenin içinde bulunduğu bu fiyaskonun müsebbibi. Tek suçlu siyaset ve siyasetçi değil yani.
YENİ YAYIN DÖNEMİ VE DİZİLER
Malumunuz Eylül ayının gelmesi, okulların başlamasıyla ekranlarda yeni yayın dönemi de başladı! İçinden cerahat akan gündüz kuşağı programlarının, ahlak ve maneviyatı hedef alan TV dizilerinin iki temel mesajı bulunuyor.
Bunlardan ilki “Şiddet” Tarih dizilerinin balta ve kılıç sahneleriyle; hemen hemen her dizideki türlü psikolojik şiddet sahneleriyle; polisiye-gerilim dizilerin akla gelmeyecek planlarıyla halkımız şiddetin, yalanın ve aldatmanın her türlüsüne maruz kalmaktadır. Sonuçta biz her gün yeni bir şiddet haberiyle uyanıyoruz. Türkiye’nin halini görüyorsunuz. Adeta bir cinnet hali yaşanıyor.
HER ŞEY BİR İNSAN İLE BAŞLAR
Bütün tarihi olaylar bize şunu göstermiştir: Her şey bir insan ile başlar. Bir insan bir şehri, bir şehir bir ülkeyi, bir ülke dünyayı değiştirir.
Bütün kalbimle inanarak söylüyorum ki, dünyayı değiştirecek bir insan milli görüşçülerdir. Bir insan saadet partisinin sandık müşahididir. Bir insan saadet partisinin mahalle temsilcisidir. Bir insan Saadet Partisi’nin ilçe yöneticisi, ilçe başkanı, il başkanıdır. Yani sizlersiniz. Unutmayalım ki, Erbakan hocamızın dediği gibi Kelebeklerin kanat çırpışı fırtınalara yön verir.
Sizlerin yapacağı her çalışma dalga dalga yurdumuzun tamamına yayılacak ve yeniden büyük Türkiye ve adil bir dünyanın temel taşlarını oluşturacaktır. Allah yar ve yardımcımız olsun , yaptığımız bu çalışmalar Ümmet-i Muhammed’in birliğine,dirliğine ve selametine vesile olsun. Rabbim Devletimizi ve milletimizi kıyamet gününe kadar payidar kılsın. Bu kutlu toplantımıza katılım sağladığınız için hepinize tek tek gönülden teşekkür ediyorum.”
Biz hocamızın açtığı bayrağın altında serinlemeyeceğiz. Bu davanın bayrağını en ileriye taşımak için var gücümüzle çalışacağız. Necmettin Erbakan Hocamızın deyimi ile “Biz siyonizmin hapishanelerinde isyan çıkarmış birkaç Müslümanız.” Ama kimse bizi hafife almasın. Dar’ül Erkam’da sadece 40 mümin vardı ama 40 mübarek insan dünya tarihini değiştirdi. Hatamız ve sevabımızla aynı yolun inananlarıyız. Biz biriz ve bütünüz. Hepimiz için yepyeni bir dönem başlıyor. Esaslarımız ve Yeni Siyaset Anlayışımızla; Milletimizi Saadet Partimize, Milli Görüş’e yeniden ikna edeceğiz.
Hep birlikte, tek bir kardeşimizi dışarıda bırakmadan; şu bu demeden her bir vatandaşımızı kucaklayarak Saadet iktidarında buluşacağız. Aziz milletimiz müsterih olsun. Biz daha önce yaptığımız gibi yine yapacağız ve ülkeyi hep birlikte yeniden düzlüğe çıkaracağız.
SÖZÜN KIYMETİ
“NATO’nun Libya’da olmasını kabul etmem” deyip de kısa süre sonra Libya işgaline destekten Rahip Brunson vakasına, “Darbeci Sisi ile zinhar görüşmem” açıklamalarına, “İsrail’le olumlu düşünmem” çıkışlarından Kaşıkçı cinayeti münasebetiyle Suudi Arabistan’a yönelik hayli sert açıklamalara kadar daha pek çok husus, ani ve radikal dönüşlere örnektir. Son olarak da “İsveç, boşuna uğraşma. Sen benim mukaddes kitabım Kur’an’ın yakılmasına, yırtılmasına müsaade ettiğin sürece biz sizin NATO’ya girmenize evet demeyiz” şeklindeki iddialı çıkıştan kısa bir süre sonra ve İsveç’in saygısız tutumunda da herhangi bir değişiklik olmadığı halde, İsveç’in NATO’ya üyeliğine onay vermek yine aynı kabildendir.Dış politikadaki bu tutarsız hal ekonomide de söz konusudur. 2018 seçimlerinden önce “verin yetkiyi, bu faizle, dövizle nasıl mücadele edilirmiş görün” deyip, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kasım 2021’de “Faizle mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim ve enflasyonla mücadelemi de sürdüreceğim. Bu konuda nass ortada. Nass ortada olduğuna göre, sana bana ne oluyor? Bu görevde olduğum sürece faizle mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim ve enflasyonla mücadelemi de sürdüreceğim. Biz, faiz belâsını bu milletin sırtından kaldıracağız” derken, bugün iş başına getirdiği ekonomi yönetimi faizi 15 ayda 41,5 puan artırmış durumda. Nass hala ortada olduğu halde faiz yüzde 50 ve dünya faiz liginde üst sıralardayız böylelikle. 2021 ile 2023 Mayıs’a kadar enflasyonist ortamda “düşük faiz” politikasıyla enflasyonu patlatan ve bunu bile doğru kabul eden siyasi iktidar, Haziran 2023’ten itibaren ise “yüksek faiz” politikasını uyguluyor ve bu sefer de bunu doğru kabul ediyor. İş başına getirilen yeni ekonomi yönetimiyle küresel finans çevrelerinden kaynak yani borç bulabilmek için “yüksek faiz” gerekiyor çünkü.Meseleler aynı olduğu halde, eylemlerde ve söylemlerde günden güne bir farklılık söz konusuysa, orada sözün kıymetinden bahsedilemez. Yaşadığımız tam da budur.
İFSAT İÇİN ÇALIŞANLARIN EN ÖNEMLİ YÖNTEMİ İKTİSADİ DÜZENİ BOZMAK
1 Temmuz’dan geçerli olmak üzere elektriğe yüzde 38 zam yapıldı. Anlaşılan o ki, bu zam enflasyona neden olmuyor ama ücretlere yapılması gereken daha düşük oranlı bir zam enflasyona neden olabiliyor. Gerçekten de çok enteresan bir enflasyonumuz var.
En temel maliyet kalemlerinin başında gelen ve zamlanmasıyla adeta Pandora’nın kutusunun açılmasına ve zam yağmurunun başlamasına neden olacağı aşikar olan elektriğe zam masum, reel geliri yerlerde sürünen ve 3 kuruş zamla belki bu yılı kurtarabilirim hesabı yapanların maaşlarına zam enflasyona neden olabilir!
Elektriğe zam yapılırken “üretim maliyetlerindeki artış” geçerli bir bahane olarak sunulabiliyor ama “yaşama maliyetindeki artış” yani enflasyon ücretlerin zamlanması için geçerli bir mazeret olarak kabul görmüyor!
İnsanların bir diğer en temel gereksinimden birisi olan barınmayı bile zorlukla sağlar hale gelmesi, bütçelerinin bazı durumlarda yarısını hatta daha fazlasını kiraya harcaması, ev sahibi olmanın giderek güçleşmesi (bazı gelir grupları için imkansızlaşması) giderek normalleşiyor, ki bu durum bile uygulanan politikaların toplumu nasıl bir yoksullaşma sarmalına soktuğunun göstergesidir.Halka sadece acı reçete sunup da yandaş tabir edilen iş adamlarına, müteahhitlere, yakın çevredekilere vergi imtiyazları, muafiyetleri, çeşitli teşvikler, Hazine garantili ihaleler vs sunan anlayış, aslına bakılırsa ekonomide bugün yaşanan ve Cumhuriyet tarihinin en kötü dönemine işaret eden gelişmelerin de nedenidir.22 yıllık kesintisiz bir iktidar döneminde, elinde tüm imkanlar olduğu halde, ortaya adamakıllı ve sorumlu bir politika koyamayıp, sadece günü kurtarmaya ve toplumu algılarla oyalamaya odaklı manevralarla vaziyeti idare ede ede bu noktaya gelindi işte. Halkın içine düşürüldüğü yoksulluk manzarası, büyük bir sorumsuzluğun ve iş bilmezliğin eseridir. Bu ekonomik enkazın toparlanması bile yıllar alacaktır. Bu ülkenin çok değerli yılları heba edildiği gibi gelecek yıllar da ipotek altına alınmıştır. Bu ağır bir vebaldir dert edene..Köprü ve otoyollar, vergiler, elektrik tarifesi vs zamlanırken hiçbir mahzur yok ama ücretlere zam yapılması gündeme gelince “enflasyonla mücadele ediyoruz, ücretlere zam yapamayız”! Bu anlayışla ne enflasyon düşer ne ekonomi düzelir ne de halkın refahı artar. 2018’den bu yana giderek belirginleşen ve yoksullaştıran ekonomik fiyasko, benzer bir anlayışla düzeltilemez. 2028’e kadar bu şekilde gitmez, halkın takadi kalmadı artık.Enflasyonun tek sebebi halkın tüketimiymiş gibi halkın kesesi üzerinden enflasyonu indirebileceğini düşünen bir anlayış anca kemer sıkar, yeni vergiler icat eder, zam üstüne zam yapar.
Bir anda patlayan enflasyonun müsebbibi saçma sapan ekonomi deneyi veya politikaları değil de sanki halkın kendisiymiş gibi tüm faturayı halkın sırtına yüklemenin ahlaki mahzurunu dahi dert etmeyen bir anlayış söz konusu. Halkı ikna etmek için sadece kerameti kendinden menkul ve baştan savma bir tasarruf paketini yeterli görenler, ABD ve İngiltere’deki uluslararası yatırımcı kılıklı küresel rantiyenin peşinden ayrılmıyor ama.
Adı konmamış bir IMF programı hem de en acımasız şekilde uygulanıyor. Dışarıdan kaynak bulunamadığı için tüm fatura halka çıkıyor, çare vergi artışlarında ve her zamanki gibi halkın cebinde aranıyor.
SESSİZ DEVRİM
Açıklanan bir veri var ki hayli fazla şey anlatıyor.
“Türkiye’de 18-24 yaş aralığındaki her 3 gençten biri (yüzde 31,1’i) ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor. Bu oran OECD ülkeleri ortalamasında ise yüzde 13,7 !”
Gençlerin üçte birinin “ne orada ne orada” olmasına mı yanalım, yoksa her fırsatta “bizi kıskandığı” iddia edilen “elalemin” ortalamasının hayli üstünde olmamıza mı?
Herhangi bir plan, program, vizyon geliştiremeyip de devamlı surette popülist, günü kurtarmaya ve göz boyamaya yönelik, “algı operasyonu”ndan hallice hamlelerle varılacak noktanın bu olması anormal değil.
Okumuş, diploma almış gençlerin “3 harfli marketlerde” kasiyer, giyim mağazalarında tezgahtar, motosiklet tepesinde kurye veya AVM’lerde güvenlik olması vs vs sizleri rahatsız etmiyorsa, o zaman gençlerin üçte birinin “ne eğitimde ne de işte” olmasını da “herkes iş sahibi olacak diye bir kaide yok” diye geçiştirebilirsiniz pekala.
Popülist ve sorumsuz politikaların toplumu bu duruma getireceği, sonraki nesillerin bu faturayı çok acı şekilde ödeyeceği meydandayken, bunu dile getiren insanlar kınandı, refüze edildi, ayıplandı. Ve beklenen netice de kabak gibi meydanda durmakta!
Bugünkü krizden öte buhran halinin faturasını da bugünün çocukları, gençleri gelecekte çok acı şekilde ödeyecekler. Son 5-6 yılda yaşanan hızlı ve acayip fakirleşme sadece bir fragman.. Bunun sosyal, ekonomik ve toplumsal etkileri gelecek nesilleri boyunduruğuna alacak maalesef.
Eğitimin hali içler acısı ve işin kötüsü de düzeltecek bir vizyon ve yaklaşım da söz konusu değil.
Milli Eğitim Bakanı “eğitimde sessiz devrim yapıldığını” söylüyor mesela. O kadar sessiz ki, hiç kimsenin haberi yok! Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak eğitimin herkese ücretsiz olması gerekirken ve devletin öğrencilere yemek de dahil tüm imkanları sağlaması beklenirken, okullar velilerden A4 kağıt, tahta kalemi damga pulu ve güya Bakanlığın zinhar yasakladığı kayıt parasını (tabi ki başka adlar altında) istemeye devam ediyor. Hem de kendilerinin tabiriyle “Türkiye Yüzyılı”nda. Ne yaman bir fiyasko!
Bütçe gelirleri Ağustos’ta 690 milyar 720 milyon lira, giderleri 820 milyar 314 milyon lira olurken; bütçe, Ağustos’ta 129,6 milyar lira, Ocak-Ağustos’ta ise 973,6 milyar lira açık verdi. Bütçeden faize Ağustos’ta 97 milyar lira, 8 aylık dönemde ise 764 milyar lira aktarıldı! Türkçesi şu ki; halkın cebinden toplanan vergilerin eğitim, sağlık gibi temel alanların tamamen ücretsiz olması için harcanması gerekirken, faizcilere aktarılması neticesinde okullarda temizlik görevlisi, temizlik maddesi bile bulunmuyor. 2024 yılındaki vaziyete bakın!
“Sessiz devrim” gibi havalı söylemler yerine gösterişsiz ama temeli sağlam politikalar geliştirilseydi de, hem ekonomide hem de eğitimde bu acayip manzaralara tanıklık etmeseydik keşke.
POMPA HAZİNEYE ÇALIŞTI* AKARYAKIT VERGİSİ 3.2 KAT ARTTI: Maliyenin bu yıl vatandaştan topladığı akaryakıt vergisi geçen yıla göre 3.2 kat birden yükselerek 243 milyar lirayı aştı.* 96 KEZ AKARYAKIT FİYATI GÜNCELLENDİ: Akaryakıt fiyatları yılbaşından bu yana 96 kez güncellendi.* GÜNCELLEMENİN 48’İ ZAM OLDU: Bunların 48’i zam olarak pompaya yansıdı.* BENZİN FİYAT 45 TL’Yİ BULDU: Benzinin litre fiyatı 3 Ağustos’ta 45.20 lira ile yılın zirvesine çıktı.* ÖTV GELİRİ 8 MİLYARDAN 27 MİLYARA ÇIKTI: Geçen yıl zamdan önce temmuza kadar akaryakıttan toplanan aylık ÖTV geliri 7-8 milyar lira civarında seyrederken zamdan sonraki ağustos ayında aylık gelir bir anda 27.5 milyara fırladı.* AĞUSTOS’TA ÖTV GELİRİ 39 MİLYARI AŞTI: Bu yıl da yine temmuza kadar 28 milyar lira civarında seyreden aylık ÖTV geliri yeni vergi zammından sonra ağustosta 39 milyarı aştı.* 2023’ÜN İLK 8 AYINDA ÖTV’YE 75 MİLYAR LİRA ÖDENDİ: Geçen yılın ilk 8 ayında vatandaş akaryakıt ÖTV’sine 75.9 milyar lira ödedi.* 2024’ÜN İLK 8 AYINDA ÖTV’YE 242 MİLYAR LİRA ÖDENDİ: Vatandaş bu yılın aynı döneminde artan vergiler yüzünden 243.5 milyar lira ödemek zorunda kaldı.* 23.3 LİRALIK BENZİN 41.5 LİRAYA SATILIYOR: Bugünlerde 41.55 liraya satılan bir litre benzinin vergisiz fiyatı 23 lira 33 kuruş.* 11 TL’Sİ ÖTV YÜKÜ: Bu fiyatın üzerine 11.30 TL ÖTV yükü bindirilerek ürün vergilendiriliyor.* DETAY: 34 lira 63 kuruş olan vergili tutara bir de yüzde 20 KDV eklenince fiyat 41.55 TL oluyor.* DETAY: ÖTV üzerinden de KDV alındığı için normalde 39.3 lira olması gereken benzinin litresine halk 2 lira 30 kuruş fazladan para ödüyor. SUÇLU KİM ? Knight Frank’in “2024 Servet Raporu”na göre; 2023'te önceki yıla göre oransal olarak en çok ultra zengin artışı Türkiye’de yaşanmış! 30 ülke arasında yüzde 9,7’lik artışla zirvede yer alan Türkiye’de 2022’de 30 milyon doların üzerinde serveti bulunan kişi sayısı bin 761 iken 2023’te bin 932 kişi bu klasmana yükselmiş!Normal bir sonuç, kapitalist ekonomilerin doğası budur zaten. Bir yerde büyük bir yoksullaşma varsa, hızlı bir “kaymak tabaka” oluşumu da söz konusu olur. Türkiye’deki toplumsal yoksullaşmanın aslında fakirden ve orta direkten zengine doğru bir servet transferi olduğunu gösteren bir veridir bu. Milyonlarca insanın cebindeki para erirken buharlaşmıyor, küçük bir azınlığın cebine doğru akıyor neticede. Bir yanda uygulanan ekonomi politikaları neticesinde çok kısa sürede hızla fakirleşen milyonlar, diğer yanda ise karlarına kar, kazançlarına kazanç katan faizciler, rantiye, iktidar yandaşları. Bu manzarayı bile tahlil edemeyen yığınlar ise hala sorunun çözümünü, soruna neden olanlarda aramakta.Kendine yalan söylenmesinden, hakaret edilmesinden hoşlanan, tehdit edilmeyi dert etmeyen, aynı masalları ve saçmalıkları yıllardır dinlemekten bıkmamış ve gözlerini bile isteye kör eden kitlelerdir bu ülkenin içinde bulunduğu bu fiyaskonun müsebbibi. Tek suçlu siyaset ve siyasetçi değil yani.
YENİ YAYIN DÖNEMİ VE DİZİLER
Malumunuz Eylül ayının gelmesi, okulların başlamasıyla ekranlarda yeni yayın dönemi de başladı! İçinden cerahat akan gündüz kuşağı programlarının, ahlak ve maneviyatı hedef alan TV dizilerinin iki temel mesajı bulunuyor.
Bunlardan ilki “Şiddet” Tarih dizilerinin balta ve kılıç sahneleriyle; hemen hemen her dizideki türlü psikolojik şiddet sahneleriyle; polisiye-gerilim dizilerin akla gelmeyecek planlarıyla halkımız şiddetin, yalanın ve aldatmanın her türlüsüne maruz kalmaktadır. Sonuçta biz her gün yeni bir şiddet haberiyle uyanıyoruz. Türkiye’nin halini görüyorsunuz. Adeta bir cinnet hali yaşanıyor.
HER ŞEY BİR İNSAN İLE BAŞLAR
Bütün tarihi olaylar bize şunu göstermiştir: Her şey bir insan ile başlar. Bir insan bir şehri, bir şehir bir ülkeyi, bir ülke dünyayı değiştirir.
Bütün kalbimle inanarak söylüyorum ki, dünyayı değiştirecek bir insan milli görüşçülerdir. Bir insan saadet partisinin sandık müşahididir. Bir insan saadet partisinin mahalle temsilcisidir. Bir insan Saadet Partisi’nin ilçe yöneticisi, ilçe başkanı, il başkanıdır. Yani sizlersiniz. Unutmayalım ki, Erbakan hocamızın dediği gibi Kelebeklerin kanat çırpışı fırtınalara yön verir.
Sizlerin yapacağı her çalışma dalga dalga yurdumuzun tamamına yayılacak ve yeniden büyük Türkiye ve adil bir dünyanın temel taşlarını oluşturacaktır. Allah yar ve yardımcımız olsun , yaptığımız bu çalışmalar Ümmet-i Muhammed’in birliğine,dirliğine ve selametine vesile olsun. Rabbim Devletimizi ve milletimizi kıyamet gününe kadar payidar kılsın. Bu kutlu toplantımıza katılım sağladığınız için hepinize tek tek gönülden teşekkür ediyorum.”