Kim bilir kaç fotoğrafı hapsetti deklanşöre her bastığında bu eller…
Ne dramlara ne acılara şahit oldu bu gözler…
Siz hiç fotoğraf çekerken gözyaşınız görünmesin diye yüzünüzü sakladınız mı?
28 yıllık meslek hayatımda röportaj sırasında bu kadar derinden etkilendiğim çok nadir olmuştur…
Türkiye, hatta dünya medyasında geniş yankı bulan Afgan madenci Vezir Muhammed Nourtani’nin kaçak maden ocağı sahipleri tarafından yakılarak öldürülmesiyle ilgili yaptığımız haberler Türkiye ve yurtdışında bir çok medya kuruluşunda yer buldu.
Şu ana kadar bir çok sivil toplum örgütü, siyasi parti, hukukçular yaşanan vahşet nedeniyle telefonla arayarak Afgan aileye yardımcı olmak istediklerini söylediler.
Röportaj sırasında 14 yaşında evlendiği Vezir Muhammet Nourtani’nin maden ocağında çalıştığını bilmediğini, bilseydi kesinlikle izin vermeyeceğini söyleyen Afgan kadın Kamergül’ün göz bebeklerindeki karanlık dehlizde kayboluyordum o an…
Eşi ve çocukları üzülmesin, endişelenmesin diye kaçak maden ocağında çalıştığını söylememişti Vezir Muhammet…
Çaresizlik ölüm korkusunu da yeniyor bazen…
“Sadece eşimi değil, benim ve çocuklarımın da geleceğini yok ettiler” dedi derken Afgan tercümanımız Raziye, boğazım düğümleniyor, yutkunmakta zorlandığımı hissediyordum…
Umuda yolculuğun böylesine bir vahşetle biteceğini nerden bilebilirdi ki…
Devlet denetimindeki ‘kaçak’ maden ocaklarında işçilerin yaşam hakkının bir çuval kömürden daha ucuz olduğu kaç şehir daha vardır acaba?
Yaşamak, akşam evine ve çocuklarına ekmek götürmek için gittiği kaçak maden ocağında, patronların “infazımız yanmasın” diye benzin döküp yakarak öldürdüğü Muhammet’in hikayesi insanlık tarihine büyük puntolarla “yüz karası” olarak yazılacak…
Bazen sayfalarca yazılacak bir haberi, bir fotoğraf karesi özetler…
Şimdi lütfen bu satırları okuduktan sonra Kamergül, çocukları ve gelininin yarım kalan umut yolculuğunu özetleyen bu fotoğrafa odaklanarak dikkatlice bir kez daha bakın…
Ortadoğu’daki kum fırtınasından kaçarken Zonguldak’ta bir avuç kömür tozunda boğulan bir ailenin kısa metrajlı ama uzun uzun düşünmemizi gerektiren hikayesinden insanlık adına çıkarmamız gereken dersler olmalı…
Sebebi her ne olursa olsun, göçmen sorununa hangi gözlükle bakarsak bakalım yaşanan insanlık dramını sıradan bir üçüncü sayfa haberi olarak okuyup geçmek, görmezden gelmek için vicdani kör olmak gerekir!
Sizi bilmem ama ben öyle yapmayı düşünmüyorum…
Çok merak eden, hayıflanmak yerine bir şeyler yapmak isteyen Ontemmuz Mahalle Muhtarı aracılığıyla Afgan aileye ulaşabilir.
Olmadı ben götüreyim sizi yangın mahalline…
Evet, Vezir Muhammet, ailesi için hiç bilmediği bir kentin hiç bilmediği dağlarında yakılarak öldürüldü…
Ama bir yorgan bir döşek, derme çatma bir çekyat dışında eşyası, tenceresinde kaynayacak aşı olmayan Kamergül’ün evinde yangın hala devam ediyor…
Ateş düştüğü yeri yakarmış…
Gidene yapacak yok ama kalanların yalnızlığı, Kamergül’ün çaresizliği nasıl açıklanabilir…
Yaşanan vahşette ölü sayısı “bir” ama ciğeri yanan koca şehir neden susuyor?
Zonguldak’ın Bekir Coşkunu Mustafa Özdemir;kalemine yüreğine sağlık...