Dertte sensin, dermanda sensin be Zonguldak.
İnsan yaşadığı coğrafyanın dokusunu, kokunu giyinir kuşanırmış ya hücrelerine ve hatta tüm benliğine işte bu bakış açısıyla düşüncelerimi aktarmayı umuyorum.
Sizler bu tespit üzerinden ne düşünürsünüz bilmiyorum ama bunu gözlemleyerek ve hatta kendi ruh halimle eşleştirerek yine kendimce bir kanıya vardığımı söylemeliyim.
Zonguldak kendi tarihi boyunca başkalarının mutluluğu ve refahı için hizmet vermiş bir şehir olmuş. Cumhuriyetin ilk vilayeti olması müsebbibiyle de ülkenin içinden geçtiği dönem itibariyle sanayileşmenin yeniden yapılanmanın ilk adımlarının atıldığı merkezlerden de biri olmuş ayrıca.
Liman bu anlamda bir sirkülasyon ve geçiş yolu olarak pek çok ünlü bürokratı, tarihçiyi ve edebiyatçıyı bu topraklarda ağırlamış ve sonrasında yolcu etmiş. Gidenler kalanlardan daha çok methetmiş Zonguldak’ı. Ancak kalanlar yeteri kadar kıymet verememiş sahiplenememiş her nedense.
Hele emin ellere hiç teslim edememiş.
Hizmette kusur etmeyen coğrafi konumuyla butik bir yerleşim yeri gibi kendine has özelliklerini bünyesinde barındıran bu yalnız ve bezgin şehir, hakikaten günümüzde göz ve gönül yoruyor.
Eskinin şartları yeteri kadar oluşmamasına rağmen sosyal ve kültürel anlamda ilme kat etmiş bu güzel kent şimdilerde yoksul ve yoksun görünüyor. Kurallar kaideler kişilere göre öncelik kazanıyor çünkü.
Sadece bir iki örnek verelim bu günlük. O güzelim liman içler acısı bir halde gerçekten, yüzeysel kirlilik görmezden gelinmeyecek kadar ortada ayrıca yaydığı o pis koku ise bir nefeslik yürüyüşünüzü burnunuzdan getiriyor.
Çehresi değiştirilen güya yenilenen her şey iş bilmezliğin ta kendisi oluyor. Yenilenmek yenileşmek vizyon sahibi kişilerin başarabileceği bir iş aksi taktirde iş bilmezlik oluyor.
Yerel ve genel yönetimlerin hizmet konusunda ki yetersizliklerini göz ardı ettiğimizde yüzleşmek zorunda kaldığımız şeyler bizimde ayıplarımız oluyor çünkü işi ehil kişilere telim edemiyoruz. Şehir dışından gelen misafirlerimize açıklama yapmak hatta yapamamak hiç hoş değil inanın.
Kurumlar arası bir koordinasyon bozukluğu var gibi bir algıda hâkim, bir de şu senden benden muhabbeti elini kolunu bağlıyor zamanın. Haliyle olan da bu emekçi şehre ve sakinlerine oluyor. Misafire mahcup olmayı bırakın kendimize saygımız olmaması daha çok can yakıyor.
Örneğin iskelede bulunan çocuk parkında çocukların zıpladığı o mekanizmanın çocuklar için ne kadar tehlike arz ettiğini söylemeye gerek olmamalı diye düşünüyorum, paramparça olduğunu görmemek için kör olmalı insan.
Kafelerdeki hareketlilik çok güzel fakat göz yoran kirlilikleri görmezden gelmek sadece günü nasıl kurtarabilirim derdine düşmekte anlamsız geliyor.
Geçmişte kaç kez yazarak dikkat çekmeye çalıştım bilmiyorum hele o umumi ve yer yerde özel tuvaletler hayvan çeksen içine girmeyecek durumda. İsim isim bu defa yazmıyorum bunların çoğunluğuna resmi kurumlara ait bu kadarını söylüyorum şimdilik. Hoş kim umursayacak ki vatandaşın tespitini o da ayrı.
Şöyle kıyısından köşesine, denizinden tepesine temiz bir şehir görememenin üzüntüsünü değil sadece mahcubiyetini de yaşıyorum. Acaba diyorum bir kadın eli ve ruhu mu değmeli bu kentte. Şöyle mis gibi kokan caddelerinde çiçekler açan ışıl ışıl bir kent için bir kadın mı olmalı yönetimde?
Gelen gideni aratmıyor sözünün doğru anlaşılmasını umuyorum. Son olarak sen seversin sevmezsin bilemem ama ben bu kenti doğduğum dokusunu giyindiğim bu kenti vazgeçemeyecek kadar çok seviyor ve önemsiyorum. Sizlerde önemseyin artık ve gereğini yapın bi zahmet.