İletişim çağında yaşıyoruz deniyor. Herkes birbirine “ulaşabilir” durumda. Tek tuşla dünyanın öbür ucundaki birine mesaj atabiliyoruz. Fakat tuhaf bir şekilde, bu kadar çok iletişim aracının içinde, hiç bu kadar yalnız olmamıştık.
Ekranlarımız dolu, ruhlarımız boş.
Bağlantılar arttı, temas azaldı.
Paylaşımlar çoğaldı, anlamlar yitirildi.
Bir zamanlar insanlar birbirine dokunarak konuşurdu. Sesin tonu, bakışın rengi, yüzün ifadesi vardı. Şimdi her şey bir ekrana sıkıştı. “Nasılsın?”ın altına gerçekten bir merak değil, çoğu zaman otomatik bir refleks gizleniyor. “İyiyim” demek de artık bir diyalog değil, bir kaçış. Çünkü kimse uzun uzun anlatmak istemiyor, kimse uzun uzun dinlemiyor.
Psikolojide “sahte temas” diye bir kavram vardır. İnsan ilişkilerinde bir yakınlık hissi yaratır ama özünde boşluk barındırır. Bugün sosyal medya tam da bu sahte temasın vitrini oldu. İnsanlar birbirinin hayatına bakıyor ama kimse kimseye bakmıyor. Görüyor ama görmüyor. Dinliyor ama duymuyor. “İletişim kuruyoruz” sanıyoruz, oysa çoğu zaman sadece gürültü üretiyoruz.
Bir başka çelişki ise şu:
İletişim araçları bizi “kendimizi ifade etme” özgürlüğüyle tanıştırdı ama aynı zamanda bizi “beğenilme” bağımlılığına mahkûm etti. Artık biriyle konuşmak değil, görünmek istiyoruz. Görülmediğimizde varlığımızdan şüphe eder hale geldik.
Bu da insan psikolojisini sessiz bir depresyona sürüklüyor: sürekli çevrimiçi ama duygusal olarak çevrimdışı bir yaşam.
Belki de artık iletişim kurmak değil, yeniden anlamlı temas kurmayı öğrenmeliyiz. Bir göz temasının yerini hiçbir video arama alamaz. Bir dost sesinin yerini hiçbir bildirim sesi tutamaz. Çünkü insanın ruhu sinyalle değil, samimiyetle çalışır.
Gerçek iletişim, karşıdakini dinlemeye cesaret etmektir.
Gerçek iletişim, yanındayken telefona değil, insana bakabilmektir.
Ve belki de en önemlisi, susarken bile birbirini anlayabilmektir.
Teknoloji ilerledi, ama duygusal zekâmız geriledi.
Sözümüz var, sesimiz var, ama anlamımız eksik.
İletişim araçlarımız gelişti, fakat iletişim kuranlarımız azaldı.
Belki de bütün mesele şu cümlede saklı:
Artık herkes konuşuyor ama kimse kimseye dokunmuyor.























