1968 yapımı, çekimleri Zonguldak'ta yapılan ‘Kadın Asla Unutmaz’ filminden bir sahneden alınmış bir fotoğraf karesi. Orhan Aksoy’un yönetmenliğini üstlendiği, başrollerini Hülya Koçyiğit, Ediz Hun, Selma Güneri ve Ahmet Mekin’in paylaştığı, çekimleri Zonguldak’ta yapılan, konusu Mehmet Çelikel Lisesi’nde öğrenim gören Nevin ile İstanbul'da tanışıp aşık olduğu Üsteğmen Erol'un öyküsünü anlatan film… Nevin ve arkadaşlarının okul gezisi için Yedigöller’e hareket ederken yolculuğa başladıkları sahne. Boncuk mavisi renkli otobüs ve önüne “Çelikel Lisesi” pankartı asılı gezi sahnelerinin çekildiği Mohini lakaplı otobüs.
Özellikle bu otobüs diğerlerinden ayrı olarak (E.K.İ) Ereğli Kömürleri İşletmesi’nin ünlü “MOHİNİ” adı verilen otobüsüdür. Mohini ismi otobüsün markası değil, bir filden ismini alan lakaptır.
Eskiden şirket çalışanlarını özellikle Memurları bu "Mohini" denen otobüsler taşırdı… Mohini, Pakistan devleti tarafından 1940’ları sonlarında Ankara hayvanat bahçesine hediye edilen filin adıydı. O yıllarda o kadar haber oldu ki, ünü bütün yurda yayıldı. Büyük bir otobüs olduğu ve de rengi benzediği için E.K.İ çalışanlarının şirket otobüsüne takmış oldukları isimdi… Çok da tutmuştu. Herkesçe Mohini olarak bilinirdi... Bu otobüsler döneminin en rahat sınıfında yer alıyordu. Ön kapısı şoför içeriden bir kol yardımıyla açılırdı, yarı otomatikti. Sıralı koltukların paralelinde cam kenarında, en arkadan şoför mahalline kadar bir tel uzanır, şoförün hemen yanındaki çana (zil) bağlanırdı. İnmek isteyen ipi çeker çanı çalardı... Her şey basit ama çok kullanışlıydı...
O yılarda; Ereğli Kömürleri İşletmesi’nin taşıt filosu zengindi. Otobüsler kamyon şasesine karoser ve ya tahta kasa ilave edilerek yapılıyordu. Genelde bu kasa ilaveleri Bursa’da yapılsa da Zonguldak Beycuma’da bu işi yapan iş yeri bile vardı.
İşçiler ve öğrenciler yerden yüksek merdivenli, tahta oturak, tahta kasa ve üstü brandalı şirket otobüslerini, memurlar ise karoserli, sünger koltuklu Mohini adı verilen bu otobüslerle taşındılar…
………….
Türkiye’nin ilk özel bağışla yapılan lisesi ve ilk taşımalı eğitim vasıtalarının kullanıldığı şehri Zonguldak’tır ve şehrin önemli kurumu ‘Ereğli Kömürleri İşletmesi’, yeni adı ile ‘Türkiye Taşkömürü Kurumu’ (T.T.K) doğduğumuz, doyduğumuz şehrimizin baba kurumudur…
Türkiye Taşkömürü Kurumu, eski tüzel kişilikleriyle birlikte 150 yıllık bir işletmedir. Bu işletme 150 yıldır sadece kömür madenciliği yapmıyor. Bir ilin tüm diğer faaliyetlerini de gerçekleştiriyor. Son 15-20 senede bu faaliyet alanlarının birçoğundan çekilse de yine de madencilik dışında gerçekleştirdiği ve topluma sunduğu mal ve hizmet üretimleri halen söz konusudur.
E.K.İ’nin imkanları, güçlü lobisi ve sosyal hizmetleri sayesinde merkezde eğitim gören, özellikle de Mehmet Çelikel Lisesi’nde okuyan öğrencileri ilçelerden, kurum imkanlarıyla zamanın kamyondan bozma tahta kasalı şirket otobüsleriyle taşınması o yıllarda adı telaffuz bile edilmeyen taşıma sistemi belki de Türkiye’nin ilk ‘taşımalı eğitim sistemi ‘ ve vasıtalarıydı…
Bu şirket otobüsleri yıllarca birçok güzergaha öğrenci taşıdı. Zonguldak gençliğinin eğitiminde bu emektar vasıtaların büyük hizmetleri oldu. 90’lı yıllara kadar bir çok Zonguldaklı gencin eğitim hayatında bu vasıtalar taşımalı eğitim sağladı. Herkesin bu vasıtalarda yaşadıklarından anlatacak bir hikayesi vardır. Benim de var. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum…
Hikayem şöyle:
Çocukluğunda ve gençliğinde bu tahta kasa vasıtalarla seyahat edenler konforunu bilirler, tekerlek kazara bir çukura düşmesin, tahta koltuklar ve olmayan süspansiyon yolculuğun tadı tuzuydu. Kamyondan bozma, tahta oturaklı, kule merdivenli bu şirket otobüslerinde şoför mahalli ile yolcu kısmı birbirinden ayrılmış, motor gürültüsüyle izole edilmiş bir şekilde seyahat imkanı sağlıyordu. Hani Şoförle tek irtibat arka kapı üstüne monte edilmiş bir buton ve buna bağlı şoför mahalline takılmış bir kapı zilinden ibaretti. Aslında çok basit ama o kadarda kullanışlı bir sistemdi...Ta ki arıza yapana kadar!... Hani arka bölümde, tabir-i caizse adam kesseler araç garaja girene kadar kimsenin haberi olmazdı.
Belediye otobüslerinin çok az, dolmuşların hiç olmadığı bir gün Babamla birlikte İnağzı'ndan Zonguldak'a gelmek için şirket otobüsünü durdurduk aslında Babam garaj amiriydi genelde şoför mahallinde seyahat ederdik ancak o gün aksilik ya şoförün yanı dolu arka kasaya binmek zorunda kaldık. Bağlık durağında bir yolcu inmek istedi ancak arka kapı üstündeki buton arızalıymış, basıldı ancak şoför duymadı... Bu arada şoför yanındakiyle koyu bir muhabbet içindeydi, zaten motor sesinden yanındakini zor duyuyordur herhalde. Dar camdan ıslık, feryat-figan nafile duymuyor! Dikiz aynasına baksa arkadaki tepişmeyi görecek ancak yanındaki ile muhabbeti koyu... Tabi durmadı, bizde müdürlük durağında ineceğiz (O zamanlar trafik gidiş-geliş kadırga yokuşundan tek yönlü çalışıyordu) Topbaşı'ndan başladık ıslık çalmaya, dar cam çerçevesinden bağır-bağır duyuramadık, neyse ki son durak vilayet önündeki E.K.I parkı… Durdu bütün yolcular indik! Herkes sinirli sinirli şoförün camında, şoförün şaşkın bir bakışla savunması; ''garajdan çıkarken zil çalışıyordu abi...”
Güzel günlerdi o günler, her şey sade-basit-saf ve temiz...