Türkiye denizcilik tarihinin duayen yazarı Osman Öndeş, Zonguldak vapuru ve ardında bıraktığı bağlantılı hikayesini benimle paylaştı. Türk denizcilik tarihine ışık tutan Osman Öndeş’in araştırma makalesini ve yazarın özgeçmişini sunuyorum…
Zonguldak Maden Mektebi’nden Sıtkı Koçman’ın sınıf arkadaşı idi…
Armatör olarak yaşadı -AHMET REŞİT KALAYCIOĞLU
………….
Hayli yıllar oldu; Ricam üzerine Maden Mühendisi ve Armatör Ahmet Reşit Kalaycıoğlu’nun oğlu Dr. Ertem Kalaycıoğlu Mudanya’dan ziyaretimize gelmişti. Babasına ait anılarını şöyle anlatmıştır;
Annem Hayriye İsmet Kalaycıoğlu babamın 30 Ocak 1987 yılında vefatından sonra sahibi olduğumuz “Zonguldak” vapurunun çerçeve içeresindeki fotoğrafını kendi odasındaki duvarına asmıştı ve adeta hasret giderirdi. Fakat babamın vefatından sonra annem herhalde dayanamayarak o çerçeveyi oradan kaldırdı.
Annem 9 ağustos 2007 Perşembe günü vefat etti. Cenazesi 11 Ağustos 2007 Cumartesi günü Kartal Soğanlık Kabristanına defnedildi. Annemin vefatından sonra özellikle albümlerin bir şekilde ailenin diğer bireyleri tarafından paylaşılması sırasında bazı fotoğraflar onlarda kaldı. Çerçevedeki Zonguldak yazılı geminin fotoğrafını da bulamadım!
Sahip oldukları ilk gemi olan Zonguldak isimli vapurun batışı babamı derinden üzmüştü. Bu konu evde pek açılmaz, konuşulmazdı. Biz zaten çocuktuk, bizim sormamıza müsaade etmezlerdi! Armatörlük yaşamı nedeniyle Karaköy Necatibey Caddesi’nde yanılmıyorsam Hovagimyan Han’da veya yanındaki Veli Alemdar Han’da olacak bir ofis açtılar. Keşan’da 1970’de yedek subay olarak askerliğimi yaparken, beni görmek için gelip gittiklerinde sonunda Kumbağ’da sahilde bir yazlık ev satın almışlardı. Bizlere son derece bağlıydılar.
Resim 01: Zonguldak şilebinin battığına dair haber.
Kaynak: 9 Mart 1954,Vatan Gazetesi arşivi.
ARMATÖR YUSUF ARISAN:
Yusuf Arısan halamın kardeşiydi. Biz Yusuf Dayı olarak hitap ederdik. İstiklal Savaşı gazilerindendi. Babam Zonguldak Maden Mektebi mezunu maden mühendisiydi. Sıtkı Koçman, Selahattin Göktuğ, Behçet Kemal Çağlar Zonguldak’ta Maden Mektebi’nde arkadaştılar. Gemi sahibi olmak, madenleri kendi gemileriyle taşımak, genç madenci arkadaşlar arasında zaman zaman tartışılmış hayallerdi. Yusuf Arısan dayımız ise üniversiteye gireceği yaşlarda İstiklâl Savaşı nedeniyle askere gitmiş ve gençlik yılları savaş cephelerinde geçmiş. Çok azim dolu bir tüccarmış. Dostlukları yıllarca devam etmiş olan ünlü şairlerimizden Behçet Kemal Çağlar da sınıf arkadaşlarındandı.
Ailesi Erzincanlı olan Behçet Kemal Çağlar babamla hemen ayni yaşlardaydı. 1908 yılında Erzincan’da doğmuş, Bolu İmaret Mektebinden başka, Konya’daki Numune Mektebi, Kayseri Sultanisi ile İzmir lisesinde okumuş. Erzincan’dan Kayseri’ye öğrenim için gelmesi babasının memuriyet nakliyle bağlantılı olsa gerektir. Kayseri Sultanisi son sınıfından imtihanla Zonguldak Yüksek Maden Mühendisliği Okuluna giriyor ki, bu okulda babamla sınıf arkadaşı oluyorlar. Bu sınıf ayni zamanda Türk maden mühendisliğinin Sıtkı Koçman, Selahattin Göktuğ ve diğerleri gibi unutulmaz isimlerinin bir araya geldiği sınıftır.
Resim 02: Mustafa Nuri Andak ve Ahmet Kalaycıoğlu Zonguldak Yüksek Maden Mühendisliği Mektebi öğrencisi olduğu yıllarda. (Arkada soldan ikinci). Soldan birinci Sıtkı Koçman ve beşinci Behçet Kemal Çağlar’dır. Kaynak- Dr.Ertem Kalaycıoğlu arşivi.
Babam ve dayım Yusuf Arısan Zonguldak gemisiyle armatörlüğe adım atmışlardır. Ancak babamın önceliği armatör olmaktan ziyade, herhalde maden mühendisi olarak ocaklardan çıkartılan madenleri başka bayraklı gemilerin taşıması karşısında, “Neden bizim de gemimiz olmasın. Biz de gemilerimizle taşıma yaparak daha fazla gelir elde ederiz.” gibi görüşlerden ileri gelmekteydi. Kendisine en yakın olan akrabası Yusuf Dayı’yı buluyor ve ortaklıkları böyle tesis ediliyor. Babam ve dayım Yusuf Arısan ile sahip olduğu ve “Zonguldak” adını verdiği Zonguldak şilebi, 1903 inşa ve Amsterdam’lı N.V. Hollandsche Stoomboot Maatschappij firmasına aitti.
İlk adı “Scheldestroom” olan bu geminin uzun bir sicili olmuştur. Çocuk yaşlarımızda bu geminin hayli yaşlı olduğunu da duymuşumdur. Kayıtlarına baktığımızda, gerçekten ilginç bir serüveni var;
1922’de İzmir’li bir Levanten olan W.F. Hendrik van der Zee satın alıyor ve “Helka” adını veriyor. Bu gemiye “Zonguldak” adı 1925’te satın alan Türkiye Seyrisefain Idaresi tarafından verilmiş. Babam ve ortağı olan akrabası Yusuf Arısan geminin adını aynen korumuşlar.
Gemiyi 1935’de Kırzade Şevki Bey satın almış. Araya II. Dünya Harbi girmiş. Bu kez 1941’de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı adına seferberlik gereğince Donanma’da nakliye gemisi olmuş.
Resim 03: Zonguldak Yüksek Maden Mektebi öğrenciliği yıllarında Zonguldak’ta bir yelkenliyle gezi yaparlarken. Kaynak: Dr.Ertem Kalaycıoğlu arşivi.
Gemi; 1942’de Hamdi Selimoğlu ve Ortakları’na ait Kömür Kollektif Şirketi’ne satılmış ve nihayet 1950’de babam ve Yusuf Arısan dayımız gemiyi satın alıyorlar. Bakarsak, bu gemi o tarihte 47 yaşındadır! Hayalleri çok büyük ama, imkanları bu kadar. Zonguldak gemisinin Karadeniz’de İstanbul’a seyrederken Yolaç şilebiyle çarpışarak batması ailede çok büyük yıkıma neden olmuştur. O kadar ki, Zonguldak gemisinin acıklı öyküsü onların hayallerini üzüntüye dönüştürmüştür. Hatta bir süre sıkıntılara neden olmuştur.
ZONGULDAK ŞİLEBİ İLE YOLAÇ ŞİLEBİ SİSTE ÇARPIŞTI.
7 Mart 1954 gecesi İstanbul’dan Zonguldak’a kömür yüklemek üzere seyretmekte olan Zonguldak şilebi, Kefken Adası’ın yedi mil açığında yoğun sisten dolayı Yolaç şilebiyle çarpışma sonucu batmıştır. Bu kazada Malik Yolaç’a ait bulunan 5965 grt’lik Yolaç şilebi Ahmet Kalaycıoğlu ve Yusuf Arısan ortaklığına ait Zonguldak şilebinin ikinci ambarı hizasında köprü üstü çarmıhlarına kadar bindirmiş ve gemi aldığı derin yara neticesinde üç saat içeresinde batmıştır.
Resim 04: Zonguldak Vapuru’nun Kefken açıklarında battığına ait gazetelerdeki haber fotoğrafı.
Zonguldak’ın mürettebatı Yolaç’a alınmak suretiyle hepsi kurtarılmıştır. 9 Mart 1954 günkü gazete haberlerinde olay şöyle verilmiştir;
Kazadan sonra Büyükdere’de demirleyen Yolaç Şilebi’nde liman yetkilileri inceleme yapmaktadırlar. Ayrıca adli soruşturma da başlatılmıştır. Çarpışma sonucu Yolaç’ın baş bodoslaması civarında sancak tarafta iki büyük yara görülmüştür.
Yolaç süvarisi Kaptan Ali Süvari kaza hakkında yetkililere ifadesinde Ereğli İstanbul arasında çok yoğun sisle karşılaştıklarını, gece 20.50 civarında daha sonra Zonguldak olduğunu öğrendikleri bir geminin ışık huzmesini gördüklerini ve gereken tüm çatışmayı önleyici önlemleri almalarına rağmen Zonguldak’ın ısrarla üzerlerine gelmesi sonucu bu üzücü kazanın meydana geldiğini söylemiştir.
Yolaç, bir hafta önce İspanya’ya manganez cevheri götürmek üzere Karadeniz Ereğlisi limanına hareket etmişti. Ereğli’den 2050 ton maden cevheri yüklü olarak Saat 16.00’da hareket eden Yolaç şilebi iki saat sonra yoğun sisle karşılaşmış ve her iki dakikada bir düdük çekerek yoluna devam ederken saat 20.50 civarında fark ettikleri bir ışık huzmesi karşısında kaptanın tam yol tornistan kumandasını vermesine rağmen, baştaraftan bir gemiye bindirmekten kaçamadıkları görülmüştür. Zonguldak şilebinin süvarisi Ali Pehlivan Kaptan “Bir yavrumu kaybetmiş gibi üzgünüm. Kimin kabahatli olduğunu adalet tespit edecektir” demiştir.
Dört senedir birinci süvari olan Ali Pehlivan Kaptan daha önceleri Devlet Denizyolları gemilerinde 2.ci ve 3.cü kaptan olarak görev yapmıştı. Zonguldak ikinci süvarisi Fevzi San Kaptan ve Çarkçıbaşısı Murat Tamer’dir. Zonguldak şilebi 51 yaşındaydı!
Yolaç Gemisinin Süvarisi ise Muzaffer Erünlü Kaptan idi. Kaza nedeniyle gemiye giden Vatan muhabiri şöyle yazmıştır; Sandalla Yolaç’a giderken baş bodoslamasında sancak taraftan bir yara olduğunu gördük. Gemiye girdiğimizde Zonguldak mürettebatı kazan dairesinin üstünde idiler ve korkunç kazanın korkusu yüzlerinden okunuyordu.
Yolaç’ın süvarisi şöyle anlattı; Ereğli ile İstanbul arasında seyrediyorduk. Çok yoğun bir sis vardı. Saat 22.50 civarında bir ışık belirdi. Bunun sonradan Zonguldak olduğunu anladım. Makineyi stop ettirdim ve “Tam yol tornistan” kumandası verdim. Çatmayı önlemek için tüm imkanları uyguladımsa da Zonguldak gemisi üzerimize geldi ve bodoslamadan Zonguldak gemisine bindirdik. Aldığımız önlemler sayesinde Zonguldak gemisinin tüm mürettebatını gemimize aktardık. Böylece can kaybını önledik.
Yolaç’ın ikinci süvarisi Hüseyin Kutlu Kaptan’ da şöyle anlatmıştır; Bir hafta evvel İspanya’ya manganez yüklemek üzere Karadeniz Ereğlisi’ne gittiklerini ve 2050 ton manganez yükledikten sonra hareket ettik. Yolda çok kalın buz kütleleri yüzünden yol kesmek zorunda kalıyorduk. Hareketimizden iki saat sonra sis basmaya başladı ve giderek sis çok yoğun hal aldı. Bir ara 35-40 derece sancak tarafımızdan bir ışık belirdi. Bunun üzerine süvari tam yol tornistan ve iskele alabanda kumandası verdi. Saat 21.00’de çarpışma meydana geldi. Çatmadaki diğer geminin seyir fenerleri görülmüyordu. Sis öylesine yoğundu! Çatma olunca filikaları mayna ettik ve Zonguldak olduğumuz geminin durumunu izlemeye başladık. Bu arada o geminin tüm mürettebatını gemimize naklettik. Telsizle Limanı haberdar etmiştik. Saat 01.30’da Zonguldak şilebinde büyük bir çatırdama oldu ve ardından Saat 02.00’de denizde kaynayıp gitti. Kurtulma ümidi yoktu!
Yolaç gece yarısı İstanbul’a varmış ve Dolmabahçe önlerinde demirlemiştir. Zonguldak şilebi İstanbul Umum Sigorta şirketine 100.000 TL’ye sigortalı bulunuyordu.
OLAYDAN SONRA:
Ahmet Kalaycıoğlu ve Yusuf Arısan kendilerini toparladıklarında Zonguldak’tan sonra yeniden gemi sahibi olmak için araştırmalar yapmışlar ve Hollanda 1921 inşa “Zaan” isimli bir gemiye talip olmuşlar. “Zaan” Lloyd’s Register kayıtlarında yeraldığı üzere N.V.Scheepwwerven, Baanhoek, Sliedrecht inşa 1299 grt. genel yük gemisidir. İlk armatörü N.V.Houtvaart (Vinke & Co.) idi. 3 genişlemeli buhar ana makinesine sahipti. Ancak bu gemiyi satın alamamışlar ve ailenin albümünde fotoğraf olarak kalmıştır.
Alex Dabrovich’in anlattığı üzere; 1951 yılında Kore Savaşı başlamadan önce babası “30,000 Sterling’e satın aldığı gemiye Kandilli” adını veriyor. Bu gemi Mustafa Nuri Andak, Refik Koray ve Christoff Dabcovich Ortaklığı’ndan 1955’de Ahmet Kalaycıoğlu ve Yusuf Arısan Ortaklığına satılmış, fakat geminin sonu gelmeyen onarım sorunları karşısında, 1957 yılı başında Armatör Nejat Doğan’a satılmıştır.
DR.ERTEM KALAYCIĞLU AİLENİN MAZİSİNE AİT ÖYKÜYÜ ŞÖYLE ANLATTI;
Babam Ahmet Reşit Kalaycıoğlu 1906 Kayseri doğumlu. İlk, orta ve liseyi Kayseri’de okuyor. Son sınıfta ilk üç girdiğinde 1920’lerde Zonguldak’taki Yüksek Maden Mühendisleri Mektebi’ne burslu olarak gönderiyorlar. Kayseri’den giden diğer arkadaşları da Sıtkı Koçman ve Behçet Kemal Çağlar’dır. Okuldan mezun olduktan sonra bir müddet Zonguldak madenlerinde çalışıyorlar. Staj için bir süre Almanya’nın Ruhr bölgesine gönderiyorlar. Ruhr’da ikibuçuk sene kaldıktan sonra Fethiye’de krom madenlerinde çalışıyorlar. Ardından kendisi gibi Yüksek Maden mühendisi olan dayısının oğlu Yusuf Arısan’la birlikte kömür ticaretine başlıyorlar.
Resim 05: İsmet Kalaycıoğlu ve Ahmet Kalaycıoğlu Kartal Soğanlık Köyü’ndeki evlerinin bahçesinde!
Madencilik yıllarında bir ortaklık halinde Zonguldak vapurunu satın alıyorlar. Ben dünyaya geldiğimde babam Zonguldak vapurunun sahibiydi. Geminin çarpışarak batmasına karşın Yolaç’in Zonguldak vapurunun mürettebatını kurtarması tek tesellileri olmuştur. Ama yine de bir mahkeme süreci yaşanmıştır. Sigorta kendilerine bir tazminat ödemiştir. Bu parayla “Kandilli” isimli gemiyi satın aldılar. Bu gemi daha büyük tonajlıydı ve makinesi çok iyi çalışıyordu.
Zonguldak vapurunun unutulmaz bir olayı da İstanbul Boğazı’nı ilk buz kitleleri kapladığında, Zonguldak’tan kömür gelemediğinden İstanbul’da kışın ortasında büyük bir sıkıntı meydana geliyor. Fakat sadece Zonguldak vapuru kömür yüklü olarak buzları kırarak Kuruçeşme’ye yanaşabiliyor. Kandilli vapuru ise beklentilerinin dışında sık sık arıza yapmaya başlamış ve Haliç’teki onarımlar sıkıntılara neden olmuştu. Durmadan arıza yapan bu gemiyi sonunda elden çıkardılar.
Benim hatırladığım şudur; Zonguldak vapuru 1954’de battı... Aradan bir süre geçti ve bu süreçte gemi sahibi değildiler. Kandilli vapurunu 1956’da satın aldılar ve kısa zaman sonra arızaların devam etmesine dayanamayarak sattılar. Bu geminin satışından sonra armatörlüğü bıraktılar. Kandilli vapurunun satışından gelen parayla yine ortak olarak Sirkeci’de bir otel aldılar. Bu oteli de maalesef işletemediler. Bekledikleri kazancı elde edemeyince, ortaklığa son verdiler.
Resim 06: Kandilli Şilebi
Ahmet Kalaycıoğlu ve Yusuf Arısan müteakip dönemde bir ilaç firmasında ortaklık tesis etti. Dört ortaktılar. Ortaklardan ikisi eczacıydı. Birikimi ülkedeki enflasyonist dönemde eriyip gitmiştir! Sadece Mecidiyeköy’de bir işhanı inşa edilmiştir. İlk kirasını bile alamadan kalp krizinden vefat etti. Babam tarafından dedem 1870 doğumlu Kalaycızâde Abdurrahman Bey’dir. Babam dört yaşındayken vefat etmiş. Babaannem Sıdıka Hanım. Kayseri’de günümüzdeki Orduevi’nin arkasındaki mahallede iki katlı evleri vardı.
Babam üç kardeşler; Kardeşleri Mehmet ve Sabri Kalaycıoğlu. Kardeşleri Kayseri’de bakkal dükkânı işletirlermiş. II. Dünya Harbi yıllarında babam İstanbul’dan bakkaliye malları gönderirmiş. Aralarında ciddi bir anlaşmazlık meydana gelmiş ve kardeşleriyle bir daha görüşmemiş. Hatta kardeşler darılınca bu ev ikiye bölünmüş!
Annemin tarafı Saray’da Seccadecibaşı olarak sarayda yer alıyor. Sultan II. Abdülhamit tahttan indirildiğinde tüm hizmetkârlar saraydan uzaklaştırılıyor. Bizimkilere de Kartal Soğanlık Köyünde arazi veriyorlar. Babam Kartal Belediyesi’ne arazilerin vergileri hakkında görüşmeye gittiğinde 30 Ocak 1987 günü 81 yaşında kalp krizinden vefat etmiştir. Mehmet Zeki Sıdırman annemin tarafından akrabasıdır. Maliye Bakanlığı müsteşarıydı. 1954’de geminin batışından birkaç ay sonra vefat etmiştir.
Annemle babam görücü usulüyle 19 Mayıs 1945’de evlenmişlerdir. Yusuf Arısan da bu mutlu olayda aracı olmuştur. Aileden Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya teyzemin kocasıdır. Evleri Taksim, Ayaspaşa, İnönü Caddesi veya yokuşunda, Gümüşsuyu Askerî Hastanesi’nin karşısındaki sokaktaydı. Bu sokak Miralay Şefik Bey sokağının karşısında biraz daha alttaki sokaktır ki sonradan Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya adı verilmiştir. Annem ve babam bir süre bu sokakta oturdular.
Ahmet Reşit Kalaycıoğlu 30 Ocak 1987 Cumartesi günü vefat etti.
Ahmet Reşit Kalaycıoğlu Kayseri eşrafından Abdurrahman ve Sıdıka Kalaycıoğlu’nun oğlu idi. Kardeşleri Mehmet ve Sabri Kalaycıoğlu’dur. Eşi İsmet Kalaycıoğlu, çocukları Opr. Dr. Ertem Kalaycıoğlu, Dr. Füsun Turkun Kalaycıoğlu (Gelini), Prof. Doç. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Doç. Dr. Sema Kalaycıoğlu (Gelini)’dir. Şerafettin Köstem ve Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya’nın bacanağı oluyordu. Torunları; İrem, Öykü, Muhterem Ödül, Petek Kalaycıoğlu idi.
30 Ocak 1987 Cumartesi günü vefat etti.
Cenazesi 1 Şubat 1987 Pazar günü Şişli Camii’nde kılınan öğle namazını müteakiben Kartal, Soğanlık’taki aile kabristanına defnedildi. Vefatının 52.ci günü olan 22 Mart 1987 Pazar günü Teşvikiye Camii’nde Mevlut kıraat edilmiştir.
………….
OSMAN ÖNDEŞ KİMDİR?
Gazeteci-Araştırmacı yazar. 12 Eylül 1931, İstanbul- Üsküdar doğumlu. Tam adı Necdet Osman Öndeş'tir. Ankara Siyasal Bilgiler Okulu’ndan ayrılarak Deniz Harp Okulu’na katıldı (1952) ve 1956’da güverte zabiti olarak mezun oldu. Muhtelif harp gemilerinde görev yaptı. 1959’da İngiltere’de, 1961’de Amerika’da öğrenim gördü ve 1968-70 yıllarında NATO’da Malta adasında görev yaptı. Sivil yaşamında; 1972-74’te Türkiye Turing ve Otomobil Kurumunda Dış İlişkiler Müdürü, 1974-84’te MESS Halkla İlişkiler Bölüm Müdürü, İngiltere’de Seatrade, Lloyd’s of London Press, Lloyd’s Ship Manager, Lloyd’s List, Lloyd’s Cruise International, Shipbrokers gibi dünyanın önde gelen yayınlarında, Yunanistan’da Naftiliaki, Lloyds Maritime Asia ve Seatrade Maritime China ile Türkiye’de Dünya ve Referans Gazetelerinde “Deniz Ticareti” sayfalarını tesis ederek, meslek yazarlığı yaptı.
Tarih ağırlıklı yazıları Hayat Tarih, Hayat Mecmuası ile Belgelerle Türk Tarihi dergilerinde; ayrıca Hürriyet, Milliyet, Günaydın gazetelerinde yer aldı. Mevhibe Celalettin’in yaşamını konu alan bir senaryo çalışması, Haldun Simavi ve Necati Zincirkıran yönetimindeki Günaydın gazetesinde resimli roman olarak tefrika edildi. Ayrıca çeşitli romanları, ressam Cemal Dündar tarafından resimlenerek Günaydın Gazetesi’nde iki yıl boyunca yayınlandı.TTK Belleten, Hilton Magazine, Shell İlgi, Akbank Türkiyemiz, Skylife, Art - Decor, Antik Dekor gibi dergilerde oriantalist ressamlar konusunda yayınlanmış makaleleri vardır.
Lale Devri ressamı Jean Baptiste van Mour, Amadeo Preziosi ve Fausto Zonaro gibi Oriantalist ressamlar konusunda da çalışmalar yapmış ve eserleri yayınlanmıştır.
ESERLERİ:
İstanbul Aşığı Ressam Kont Amadeo Preziosi, II. Dünya Harbi, Turgut Reis- Son Sefer,1565 Malta Muhasarası, Dorina Neave, İstanbul Hatıraları, Hitler Biyografisi (2 cilt), Müşavir Paşa, Postdam Konferansı, Ertuğrul Firkateyni Faciası (1998), Kardeş Libya, General Hamilton’un Gelibolu Hatıratı, Sir Adolphus Slade’in Anıları, Osmanlı Devri İstanbul Çeşmeleri, Refah Faciası, Lale Devri Ressamı Jean Baptiste Van Mour, Osmanlı Saray Ressamı Fausto Zonaro (Erol Makzume ile), Bodrum’da Yağma (2002), Elveda, , Son Levantenler, 7 cilt olan Türk Armatörleri Tarihi, Osmanlı’nda Cumhuriyet’e İstanbul Limanı’nda Römorkörler ve Mavnalar, Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul’dan Samsun’a, Endaze, Vapur Donatanları ve Acenteleri Tarihi. Çoğunluğu Türk armatörleri ve gemi inşa sanayi tarihine ait 300’e yakın makalesi yayınlanmıştır.
Merkezi İngiltere olan Levantine Heritage Foundation ilk yönetim kurulu üyelerindendi. Osmanlı devri Levantenleri konusunda yaptığı çalışmalar Levantine Heritage portalında yayındadır.
Yüksel Yıldırım-21 Ekim 2024