Anne babaların evde ekonomiyi kolay yönetebildiği gibi çocuklarının ihtiyaçlarına da yetebildiği zengin aktivitelerden faydalanılabilen bir yakın geçmişten geliyoruz. Babaların çocuklarına her hafta sonları kebap ısmarladığı, belediye parkında Aksel gazozu söyleyip kiralık sandal ile limanda kürek çektirdiği yıllardan bahsediyorum...
Kiralık bisiklette ilk deneyimin yaşandığı ve hayrat hayrat diye bağıran suculardan, aynı bardaktan kana kana içilen klor kokulu sulu yıllardan ve bütün bunlardan sonra günün finalinde belediye sinemasında vizyona ilk giren filmlerin seyredildiği güzel yıllardan bahsediyorum.
Eski hükümet binası çevresine konuşlanmış o güzel yıllardan bahsediyorum...
Kordon boyu, belediye parkı, beton iskele, soğutma deposu, EKİ’nin servis durağı ve hemen arkasındaki çınar ağaçlarının altında Devran Parkı ve yanındaki mini golf sahasından bahsediyorum.
Hükümet binasının hemen yanında meşhur köfteci Salih, önünde Site ve Kilimli dolmuşlarının kalktığı EKİ durağından bahsediyorum...
Dolmuşların camlarına asılı “Site-H.Önü” tabelasından bahsediyorum...
Hükümet binası merkez kabul edilir ve önünden kalkan dolmuşların tabelalarında “H.Önü” kısaltması yazılı yıllardan… Konuşma dilimize de “Hükümet önü” yerine “H.Önü” olarak yuvarladığımız zamanlardan bahsediyorum.
H.Önü’ndeki Devran Parkın işlettiği mini golf sahasından bahsediyorum…
15 istasyondan oluşan mini golf sahasında cebindeki harçlığını golf sopasına yatırıp gazozuna oyun oynayan çocuklar, gençler ve yetişkinlerden. İstasyonlar arası sıra bekleyerek yapılan oyunlar ve en zor etap 12 sayı silen, kesik araba lastiğinden topu döndürürken duyulan heyecanlardan bahsediyorum.
Buz deposundan kırılıp satın alınan, filede taşınan eve gidene kadar arkasında su damlası bırakan buz kalıplarının satıldığı dolapsız yıllardan bahsediyorum...
Mustafa Devran’ın işlettiği Devran Parkından bahsediyorum.
Sabah müşterisiyle başlayan yoğunluk gece geç saatlere kadar devam eder. Porselen çaydanlıkla sunulan kahvaltı, vapurun geliş saatini bekleyen yolcuların tahta valizlerle zaman geçirdikleri, masa başı sohbetleri ve liman ağzında beliren yolcu vapuruyla birlikte harekete geçip eski rıhtıma koşturmalarından bahsediyorum...
Mini golf sahasından gençlerin oyun seslerine karışan köfteci Salih’in unutulmaz köftesinin yayılan mis gibi kokusundan bahsediyorum.
Gündüzü başka güzel akşamı bir başka güzeldi Devran Parkının. Dünya kupasını ilk siyah-beyaz bu parkta seyretti Zonguldaklılar. İlk renkli filmi de yine bu bahçede seyrettiler. Sihirbazı da hokkabazı da bu bahçede sahne aldılar. Nezahat Barkan’ın “Kışlalar doldu bugün/Doldu boşaldı bugün” uzun hava okuyarak programına başlaması, ardından parkın nabzına göre hareketli şarkılara geçmesiyle coşkunun artması ile unutulmaz yaz gecelerinden bahsediyorum...
O zamanlar canlı müzikler de şimdiki gibi bir org ve sanatçıdan ibaret değildi elbet. Baterisi, trompeti, saksafonu, gitarları, tef ve diğer aletleriyle icra edilen çok sesli müzikaldi adeta. Süreyya Akkaş’ın trompetinin yanık sesi karşı yolcu rıhtımında dinleyenleri bile mesh ederdi. İskele üstündeki Sürmen Düğün Salonu olsun ve ister Devran Parkı olsun sahneye çıkan Ahmet Naci Püren, Yılmaz Süer ve Ertan Güney gibi müzik yapan isimlerden, Zonguldak’ın o yıllardaki unutulmaz starlarından bahsediyorum…
Bahsi burada kısa kesiyorum.
Aklıma son yapılan zamlı dolmuş ücretleri geliyor!
Geçmişi hatırladıkça ve son yapılan sahil düzenlemesini de görünce ister istemez hayal kırıklığı yaşıyor insan... Kent hafızasını günümüze taşıyamamanın cezasını zaman ilerleyince anlıyoruz. Bu kadar aktivitenin içinden kısır bir yapıya dönüştürülesi ve insanların sosyalleşme hakkı olan eğlence kültüründen uzaklaşması. Bunun üzerine ekonomik olanakların sadece beslenebilme ve yaşayabilme mücadelesine dönüşmesi son derece manidar.
Bunları elimizden aldınız. İnsanları bir dolmuş ücretine bir çay keyfine muhtaç ettiniz…
Yazık size… (Yazık olsun bize!)
Yüksel Yıldırım-11 Temmuz 2024
Fotoğraf: Site Durağı Emin Acar arşivi
Nezahat Bayram değilmiydi o türkü söyleyen hanım efendi?