Bizim köyde anne ve babalar göstermezler çocuklarına sevgilerini. Sevmeyi bilirler mi, sevmeyi bilirler de göstermeyi mi bilmezler, bunu anlamak zordur.
Her insanın sevgiyi yaşama, sevgiyi hissetme ve ifade etme biçimi farklılıklar gösterir elbette ama sevgi, her insanın hayatında bir biçimde mutlaka vardır.
Sevgi, doğurunca annenin kalbine doğuveren bir duygu mudur? Eğer öyleyse sevmek öğrenilmez. Bizi en çok kim ve hep sever? Hiç kuşkusuz anne… Anne sevgisi temeldir ve temiz, koşulsuz, bebek daha karındayken başlayan bir sevgidir. Çocukken hissettiğimiz ilk duygudur. Diğer insanları sevmeyi ve sevildiğini hissetmeyi anneyle öğreniriz.
“Beni koşulsuz sevmesi gereken annem beni sevsin diye çırpındım, işte beni asıl inciten de bu; annemin sevgisini kazanmaya çalışmak. Her çocuğun koşulsuz sahip olduğu şey için ben kendimi parçaladım. Bir kere sevgiyle baksın, bir kere saçımı okşasın, bir kere ‘Benim canım, güzel kızım!’ desin, bir kez sarılsın, öpsün diye yapmadığım şey kalmadı, gözünün içine baktım; sevgi bekledim.” diyordu Derya kendini anlatırken.
Hepimizin en temel ihtiyacı; olduğumuz halimizle sevilmek, kabul görmek değil mi? yaralanmadan, yaralamadan, bütünlüğümüzü bozmadan… Çünkü eksiklerimizle, zayıflıklarımızla, kusurlarımızla, kendimizi olduğumuz haliyle kabul edebildiğimiz ölçüde diğerlerini de kabul edip sevebiliriz.
Gülcihan babasıyla ilgili duygularını “Babam, hiçbir zaman annemi aldatmadı ya da kötü alışkanlıkları yoktu. Sadece kendisi yoktu, yok gibiydi, bizimle değildi, ben babamın varlığını hissetmeden büyüdüm. Çalışıyordu, ekmek parasının peşindeydi. Madende çalışma koşulları ağırdı, bir ay yer altında çalışır, diğer ay köye gelirdi. O zaman da fiziksel olarak vardı ama ruhuyla, kalbiyle yoktu. Tarlalar, bahçeler, hayvanlar… Gözü çocuklarını görmezdi ki… Hiçbirimizi kucağına alıp sevmedi. Hiçbirimizle konuşmadı, güzel sözler söylemedi bize. Derslerim nasıl, ne yapıyorum merak etmedi, veli toplantılarıma gelmedi. Gösterilerime, törenlerime gelmedi. Bana sevgisini göstermedi, bir gün oturup bana bir şeyler anlatmadı. Ben, hep onun gözüne girebilmek için çabaladım durdum; baba şefkati istedim hep, çok sevilmeyi istedim ama o eksikliğimi hiçbir zaman gideremedim.” diye gözleri nemli anlatırken ben “Bu açlığını, eksikliğini kimseye belli etmeden bunca yıl nasıl yaşadı arkadaşım?” diye düşündüm. Çocuklar sevgiye her zaman açtır, onu ne para ile ne pahalı oyuncaklar alarak giderebilirsiniz.
Bir çiçeği seversiniz, onunla konuşursunuz, yapraklara ellerinizle dokunursunuz o bile bunu anlar, daha çabuk büyür, yapraklarını dökmez, çiçekler açar. Sokakta gördüğünüz bir kediye, köpeğe yemek verirsiniz, başını okşarsınız; sevincini görürsünüz. Sahibi eve gelen kedinin sevinçle zıplamaları, ölen sahibinin mezarından ayrılmayan köpeğin sadakati ve daha niceleri… Bir çocuk seversiniz, aldığınız küçücük bir oyuncağın, onunla oynadığınız herhangi bir oyunun onu ne kadar sevindirdiğini fark eder, daha çok sevindirmek istersiniz. Bir dedeyi, nineyi seversiniz; onu her ziyaret ettiğinizde, elini her öptüğünüzde ne kadar sevindiğini fark edersiniz ve daha çok görmek istersiniz.
Keşke kızlarımızı çok sevse babaları… Bunu sadece aldıkları maddi karşılığı olan şeylerle değil dokunarak, gözlerine bakarak yapsalar. Sarılsalar, saçlarını okşasalar, gülümseseler…
Babalar bilmeli ki küçük bir kızken onu sevgiye, gülücüklere doyurmazsanız giderek büyüyen bu eksiklik vücudunu, ruhunu saracaktır. Bu, bir çocuk için o kadar büyük bir eksikliktir ki hayatı boyunca bu eksikliği belki de hiç tamamlayamaz. Bir yaşam boyu onarılamayan bir hasarla nefes almak ise çok acı verici bir durum.
Hiçbir çocuk, anne babasının sevgisizliğini hak ederek doğmaz. Annesinden sevgi görmemiş bir insan da asla tamamlanamaz.
Bizim bu bölgede özellikle babaların (bizim kuşağımızdan söz ediyorum). çocuklarına sevgu göstermesi nadir görülür, Çocuklar içten sevilir dışarı vurulmaz gibi malesef bir algı oluşmuştur. bu gelenek görenek neredeyse yazısız kanun gibidir. Sebebi ana baba yanında çocuk sevilmesi uygun değildir muktesidir. Bu yüzden buralarda torunların aşırı sevilmeleri sonucunu doğurmuştur. Rahmeti komşudan biliyorum ilk torununun elini neredeyse hiç bırakmadı. Bu durum babaların çocuklarını sevmediği anlamını çıkararak ana babaya haksızlık etmeyelim. Güzel yazınız için tebrikler öğretmenim
Muharrem Hocam yorumunuz çok değerli. Bizim babalarımız sevmekte değil sevgilerini göstermekte çekinik davranıyordu. Bu, büyüklerinin yanında çocuklarını özgürce öpüp koklayamamak şeklinde ortaya çıkıyor. Sonuç olarak sevgiyi yaşayamayan, hissedemeyen kız çocuklarımı var. Sevildiğini bilmeyen çocuklarımız var. Ben bunları dile getirmek istedim.
Cok değerli Aynur hocam, kaleminize sağlık. Gercekten sevgi ilk olarak anne ve babada yaşanmalı. Insan anne ve babadan ne görürse onu öğreniyor, ister istemez bu ne yazik ki olumsuz davranışları da içeriyor. Ne kadar kavşak da -onlar gibi olmayacağım diyerek, elbet onlardan gördüklerimizi yaptıklarımız oluyor. Bu yüzden en çok sevgiye şahit olmaya ve hissedip tanımaya, sevgiyi yaşamaya ihtiyacımız var. Üstelik bu sadece bizi değil toplumuza etkileyen okyanusta bir damlayı oluşturuyor. Sevgiler.