Filyos’tan ilk hatırladığım, bir gece sahil de, Entel bar’da sanat sohbeti, slayt gösterisidir. O gün kaleyi doğru dürüst görmemiştim bile. Sanırım 2004’ün bahar ayları. Kadim Filyoslular başta Mehmet Türkçelik Hocamız, rahmetli Fikri Kılıç kardeşimiz, rahmetli İsmail Gökçe Bey…
Biz de Zonguldak’tan başta rahmetli Mustafa Eyriboyun Hocamız, Alaaddin Kara, İbrahim Akyürek, ağırlıklı olarak fotoğraf çeken Zonguldaklılar…
Sonra sonra, Mehmet Türkçelik Hocamızın çabaları ile Filyoslu işadamı Recai Şanlı’nın sponsorluğunda 2004’ün bir yaz günü Filyos Günleri atölye etkinlikleri başlamıştı… O güzel etkinlikten harika anılar kaldı. Öğlen molalarında Filyos kalesine çıkıp henüz kazı çalışmaları başlamamış tepede dolaştığımı hatırlıyorum. Geçmişten kırık çömlek parçaları, toprak üzerinde kalmış bir iki taş duvar ve pencere ya da girişe benzer oyuntu yerler… Aslında kaleden çok ineklerin otlama yerine benziyordu… Hasbel kader kale girişi ayakta olmasa kale de madden yok gibiydi. Muhteşem Filyos manzarası eşliğinde…
Ve daha sonra Filyos kalesinin arkeolojik sit alanı ilan edilişine tanık olduk. Ben, ilk arkeolojik kazılar başladığında hatta Filyos kalesi rahibinin ya da artık kimse, iskeletlerin bulunduğu zaman oradaydım. Aynı mezarda gömülü bir yetişkin ve çocuk iskeletlerini hatırlıyorum.
Sonra Saz Köy gezisi. Olağanüstü bir güzellik deryası ki sanırım daha güzelini pekte görmedim. Ne yazık ki artık yok. Canına okundu. Bir cennetti, yok oldu…
Bir ara sevgili Aslı Alpar, Salih Salman ve arkadaşları ile balık bira hatırası…
Bir ara Sadi Çelik Hocamla yürüyerek kaleye tırmandık sonra antik tiyatronun oradan yeniden Filyos sahiline…
Bir ara da çizer arkadaşım Behzat Taş ile tırmandık kaleye.
En acısı, İbrahim Akyürek ve o günlerde Zonguldak’ı ziyaret eden Ahmet Tokyay kardeşimle bir toz ve hafriyat yığını haline dönüştürülmüş Sazköy ziyaretiydi... İnsanın doğa katlinin apaçık örneğini gözlerimizle gördük, kıyasladık. Sazköy sahilinde yalnızlaşan kum zambaklarının hüzünlü halini görene kadar ileri gittik. Tozlu inşa halindeki liman yollarında yanımızdan kocaman hafriyat yüklü kamyonlar hatıralarımızı eze eze götürüyordu.
Filyos’un yeri hep ayrı. Halen Zonguldak’ın en güzel yerlerinden biri. Umarım daha fazla tahribata uğramaz. Filyos’un altındaki antik Tion kenti denildiğine göre Karadeniz de üzerinde yerleşim olmayan tek arkeolojik alan. Bu yüzden ayrı bir önemi var. Belki henüz gün yüzüne çıkmamış müthiş güzellikleri saklıyor. Tarihsel öyküsünü nette herkes bulabilir.
Ben yaptığım çizim de hayal gücümü kullandım. 2700 yıl öncesinin Filyos kalesini yüksek bir açıdan çizdim. Dijital olarak renklendirdikten sonra, yapay zekânın olanakları ile hareketlendirdim.
Bana göre önemi sanatçının ve çizimin devreden çıkarılmadan yapay zekâ ile işbirliğinde bir iş ortaya çıkması. Sonuçta hayalgücümüzü yeni tekniklerle yeni işler için eşleştireceğiz. Biz yapmasak yapanlar deneyenler olacak. Bu kaçınılmaz.
Keşke az buçuk bir ödeneğimiz olsa da daha yaratıcı ve uzun işlere girişebilsek.
https://www.youtube.com/shorts/AvNWiICkWa0