Basılı gazetelerin yayımına son vermesinin ortaya çıkardığı motivasyon eksikliğine işlerimin yoğunluğu da eklenince yazı disiplinim bozuldu iyice. Kimin ne kadar umurunda bilemiyorum ama epeydir yazamadım köşemde. Ne kadar da çok konu birikti oysa. Dünyada savaşlar, bölgesel çatışmalar sürüp gidiyor. Filistin’de kentler yerle bir edilip uluorta çocuklar öldürülüyor, “modern” dünyanın sözde insanlık abideleri, “kem küm” ifadelerle kılıf uydurmaya çalışıyor katliama…
İnsanlık değerlerini her türlü ideolojinin üstünde gören dünyanın tüm namuslu insanları, gelişmeleri, dünyanın geleceği açısından dehşetle izlerken, İsrail’deki solcularla, diğer ülkelerde yine başını sol hareketlerin çektiği savaş karşıtlarının sokaklara dökülüp katliamı lanetlemesi bir parça nefes aldırsa da, ne yazık ki, insafsızlığı durdurmaya yetmiyor. Amerika’da başlayıp, Kanada sokaklarına yayılan protestolar, küresel vicdani bir harekete dönüşebilir mi, bunu zamanla göreceğiz elbette…
DÜNYAYA DA İLHAM VERECEK BİR BAŞARI ÖYKÜSÜNE DÖNÜŞEBİLİR Mİ
Ülkede de taşlar yerinden oynadı bu arada, yıllardır ana muhalefet partisi görevi üstlenen CHP, girdiği fasit daireden çıkarak %25 barajını aştı. Kurulduğu günden bu yana her seçimi kazanıp 22 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AKP, tarihinde ilk kez, 2. parti konumuna düştü. Toplumsal muhalefet, büyük bir dönüşümün habercisi de olan bu sonucu, demokratikleşme yolundan yeni bir sürece, dünyaya da ilham verecek bir başarı öyküsüne dönüştürebilecek mi, bu da zamanla görülecek…
Yazamadığım sırada Zonguldak’taki gelişmeler de az buz değildi doğrusu. “Yeni Zonguldak” cilasıyla kentin tüm değerlerini yer ile yeksan eden kent cellatları, Zonguldaklıdan esaslı bir tokat yedi. Ömer Selim Alan ve avenesi, resmen, Fevkani’nin yıkıntıları altında kaldı. Tarihin derinliğine gömülen zevatın geri geri döndürülemez şekilde tahrip ettiği kent nasıl onarılır bilmiyorum. Bildiğim şu ki, yıkım sonrası anlamsız bir boşluk çıktı ortaya ve biz içinde belleksiz, kimliksiz olarak dolaşıyoruz şaşkınca…
LAVUAR ALANI KORUMA ALTINA ALINMAMIŞ OLSAYDI, NELER OLURDU ORADA
Tüm kent tartışmalarında olduğu gibi Fevkani’de de aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerdeydi. Lavuar Alanı’nın korumak isteyen bizlere olmadık hakaretleri yapan zevat, Fevkani için de aynı avam dil, aynı çapsız belagatle karşımızdaydı yine. Düşünün lütfen: O mücadele verilmese, Lavuar Alanı koruma altına alınmamış olsaydı, neler olmuştu orada acaba? Kentin en ortalık yerindeki bir arsayı, kamusal alana dönüştürme şansımız var mıydı mesela? Yoksa çoktan kapanın elinde mi kalmıştı?
Örnek çok, İşçi Müdürlüğü tartışmalarında da yaşadık bunları, MAKZON tartışmalarında da. Doymak bilmez paragözler, babalarının çiftliği sanıyor Zonguldak’ı. Doğal, kültürel varlıkmış, endüstri mirasıymış demeden yakıp yıkıyorlar. On kuruşluk çıkarları için anılarımızı yok edip, ülkenin en kimlikli kentini var eden ne kadar değer varsa üzerinden geçiyorlar Vandalca. Biz de “Yağma yok!” diyerek karşılarına dikiliyoruz ama gücümüz yetmiyor her zaman. Yılmıyor haykırıyoruz yine de: “Yağma Yok!”