-------------
Uzun süredir yazmıyorum. Bir türlü gitmedi elim. Çoğunlukla okudum ve ezber yaptım. Kitap, gazete, dergi, broşür, bildiri... Yazılı ne geçtiyse elime, ne iliştiyse gözüme okudum. Kiralık ev, satılık araba, peynirin fiyat etiketi, zincir marketin kampanya afişi... Tabi bunları ezber etmedim. Bu alanda ezberim zayıf. İstesem de olmuyor. Çünkü ertesi gün fiyat artı istikamette değişiyor. Asgari ücret, emekli maaşı, vekil maaşı... Pöh...Pöh...Pöh... Bunları tabi ki hatim ettim. Kiması çapaklı dana gözü, kiması yutulmamış zeytin çekirdeği.
Dedim ya "çoğunlukla okuyorum!"
Okuduklarımı şöyle bir tarttım evveliki gün ikindi vakti. En çok tiyatro içerikli okumuşum. Onların çoğunu da teorik - kuramsal yazılar değil, oyun metinleri yani senaryolar oluşturmuş.
Şimdi diyeceksiniz "bu adamın okuması var, yazması yok herhal!" Gördünüz mü, bak! İçinizden geçenleri bile okuyorum.
Okuduğum senaryoların içinde "vay karaktersiz vay!" dediğim karakterler de oldu, "işte bu!" dediğim de.
Yazarların karakterleri sayfalarına sindirdiği raflara sıkıştırılmış senaryolarında okuma yetimle algıladığım idoller yok değil! Elbetteki var. Hatta bazılarını beynimin bir köşeciğine kaynak edip, puntolamışım. Yeri gelmiş anti - pas atmışım.
Bazen bu karakterler gelir gözümün önüne. İçim kıpır kıpır eder. "Işık olsa da oynasam" derim. Bugün öyle bir şey yaşadım fuayede, yani Liman Arkasında... "Göçük Mehmet" karakteri canlanıverdi gözümün önünde. Üstelik sayfalara sindirilmiş, raflara sıkıştırılmış bir durum da arz etmiyordu. Gözünü budaktan esirgemeyen, laf ebesi, godumu oturtan "işte bu!" denilecek bir karakter. Yazması, okuması kendine münhasır, nice lafı külliyatı ile dizin edebilecek bir karakter... Işık da var! "Kaptır gitsin" dedim. Biraz diyalog, biraz monolog, apar repliklerle sahne devam!..