Pazarı dolaştım. Bir şeyler aldım. En çok da boş kavanoz ederinin artışına şaştım. Şaşkınlığım geçmedi, bir çınar gölgesine kaçtım.
Soğuksu, sıcağın etkisini azaltmadı. Pazar bunaltısını güneş artırmıştı. Dinlenip serinlemek için yer aradı gözlerim. Durak arkası kanepelerden birine sığındım.
Gölgeyi taşan kalabalıkta, zor oturumluk bir yer buldum. Yükümü tozlu çimlerin üzerine bıraktım. Ilımış suyu içtim. Gölge dostlarım yaşlı adamlardı. Karamsardılar. Güvensiz ve özgüvensizdiler. Yaşam olgunluğu, dinginliği yoktu çoğunda. Espri ve isyan dolu gösterileri izlerken acımakla gülmek arasında asılı kaldım.
Biri, sepetle incir getiren köylü kadınlara takmış, öfkeli öfkeli anlatıyordu:
"Başkanın yerinde olsam pazar yerini yıkarım tepelerine. Allah'ın ağacından topladığı inciri 100 liraya satıyor insafsız! Biz onları, parasız, yol kenarında yerdik. Pazar yerini tepelerine yıkacaksın, yerine apartman dikeceksin! Gör bakalım! İncir çürüsün dalında!100 liraya incir mi alınır be!"
Ortak tanıdıklarını çekiştirdi bir başkası.
"Adam EKİ'nin malıyla ev yaptı kendine. Üçkâğıtçı, namuslu adam ayağıyla, dik dik dolaşıp duruyor."
Kılık kıyafeti uyduruk, eğreti çelimsiz bir adam ilişti kanepeye. Önü açık adama karşıdan seslendi öteki:
"Düzgünü çek düzgünü. Garajın gapısını açık goymuşsun."
Adam, pantolon fermuarını çekti. Cebinden sigara çıkardı. Sigara dumanını bize doğru savururken, duman altı olana:
"Cigara dokunuya mı sana?" dedi.
Öteki:
"Cigara herkese dokunuya! Bana mı dokunmaycak?" diye tepki gösterdi.
Yandaki, öfkeli duruşluya:
"Memleketin nere?" diye sorunca oldu asıl patlama:
"Benim bu soruya çok hassas cevabım vardı eskiden. İl mil katmadan "Türkiye!" diye bağırırdım. Şimdi öyle diyesim gelmiyo. Bu ülke yaşanacak ülke değil artık. Onu bırak da ağız yorulacak ülke değil!"
Kimden geldiğini anlamadığım bir ses bitirdi söyleşiyi:
"Gâvur ettiler memleketi!"
Son sesle yerimde kıpırdandım. Ellerim yüküme uzandı. Adamların yüzlerini taradım tek tek. Onlara, acımadığımı, söz ve davranışlarını onaylamadığımı duyumsatan bir tonla:
"Kim gâvur etti memleketi?" diye sordum.
Yanıt gelmedi. Adamlar suçüstü yakalanmış gibi sustular. Üst başı düzgün bana bakakaldılar.
Donmuş görüntüye "İyi günler!" dedim. Kalabalığın gizemine bırakıverdim kendimi.
O ses beni delip geçmişti. İçimde şu soru burgulanıyordu: O sözleri kim ya da ne söyletiyordu yurdum insanına?
Yürüdüm, yürüdüm... İçimde burgu dönüp duruyordu.