Halk otobüsündeyiz halkımızla her zamanki gibi. Taşdelen'de yoğunluk arttı. Çekmeköy Metrosu ilk hedefimiz.
Yollar kapalı. Gidiş yavaş yavaş. Cadde boyu market önlerinde soğan, patates indirimleri...
Hava yağmurlu. İnen binen çok. Ara dopdolu. Gözlerim çevrede. Düzensiz yapılar, yapı aralarına özensiz konmuş otolar...
Güngören'de, arada zorla yürüyen iki kişi yaklaştı bize doğru. Gözlüğünün bir camı kâğıt mendille kapalı yaşlı bir kadın önde. Onu sakınan bir adam arkasında. Caddedeki sıkışıklığın beteri otobüsün içinde.
Yaşlı adam, bastonlu karısını, zorla sürükleyerek yerleştirdi bir gencin boşalttığı önümüzdeki koltuğa. Kadın, yerleşir yerleşmez, cep telefonunu çıkardı. Yarım bakışla numara aramaya koyuldu.
Adam, bir eliyle kadına tutuluydu. Uçları yukarı kıvrılmış bir külahı vardı başında, beyaz yüzlü, solgun adamın. Uçları kırlaşmış bıyıklar düştü düşecekti. Çenesi bir tutam kıllı adam rüzgârda savrulan başak gibiydi.
Arkadan bir genç kız bağırdı. Kulağı küpeli genç duymadı. Kulaklarında anten vardı çünkü. Başka dünyalara bağlıydı. Gence seslenenler, el kol sallayanlar çoğaldı:
"Yer versene amcaya! Otur amca, otur! Senin hakkın oturmak!"
Genç kalktı, ileri doğru yürüdü. Yaşlı adam, bir bebeğin koltuğa tırmanması gibi, ilişti koltuğa, oturdu.
Adam, göz göze geldiği kızı görünce başını önüne indirdi lahavle çekerek. Birkaç karış ötede göğsü ve bacakları yarı açık bir genç kız oturuyordu. Adamcağız, küçülüverdi birden rahatlayıp genişlemek yerine. Kız, adamı rahatlatmak istermiş gibi yerinden kalktı, arada kayboldu. Onun kalktığı yere de başka bir yaşlı oturdu. O da cep telefonuna sarıldı, dalıp gitti kalabalıkta.
Tek gözü açık, başı klasik örtülü kadın cep telefonunu çıkardı. Karşıya:
"Babanla size geliyoruz. Bula bula yağmurlu havayı bulduk."
Karşı sesi duymadım.
Yaşlılar, otobüsü durakta bir süre bekletip Çamlık'ta inebildiler.
Önce Çekmeköy'e, sonra kalabalık metroyla Üsküdar'a vardık. Halkımızla koşuşturmacada dirildik aslında.
Marmaray şaşırttı beni. Böyle sıkışık araç görmemiştim hiç son yıllarda. Bir yönden de sevindim toplu taşımanın ilgi görmesine.
Üsküdar'da, Marmaray'da canlar da tenler de bir oldu. Mustafa Hoca'nın cuma namazı öncesi saf ayarlaması geldi aklıma. Onun sesini duyar gibi oldum derin sessizlikte:
"Muhterem cemaat, safları sıklaştıralım!"
Düşündüm. Hoca, bizi böyle görseydi ne derdi acaba? Sevinirdi kavgasız gürültüsüz dayanışmaya, sabra. Ha, kadınlar da vardı bu birbirine özenli, hoş kalabalıkta. Kızardı belki de ya!
Ayrılık Çeşmesi'nde ayrılanlar oldu. Eşime yer verildi. Bana bir genç seslendi:
"Gel, gel baba!"
Biraz nazlandım. Gence:
"Otur! Otur!" dedim.
Genç:
"Gel! Otur, sıkıntı yok!" diye fısıldayarak kalktı.
Oturdum. Bana yer veren gencin kolu askıdaydı.
Bu yazıyı bitirdim oturunca. Yolculuk bitmedi daha. Yolculuk bitmesin ya! Dert yok halkımızla omuz omuza olunca.
Hayri SARI-14 KASIM 2024