Eğitim zor iştir, evde, okulda, yaşamda.
Ben bilirim, deyip geçmeyin. Zor çocukların eğitimlerinde bildik kurallar geçmeyebilir. Bazen kuralsızlık ya da özgür hoşgörü ortamında çocuğun dünyasına bir gül düşer.
Bazı eğitimciler ün ya da para kazanmak için yetenekli, çalışkan çocukları seçerler. Ön eleme yapıp altmış üstü puan alamayanlara özel ders vermeyen arkadaşlarımı da bilirim. Haklıydılar. Boşa kürek çekip yorulmayacaklardı. Kısa sürede sonuç almaktı amaçlanan.
Öteki çocuklar (avukat, doktor, mühendis... olamayacak gibi görünenler) derslerde gerçekten çok yoruyorlardı insanı. Aslında zekiydiler, doğaldılar, fıkır fıkırdılar. Eğitim ortamında ilgi ve sevgi açlıklarını doyurmayı bekliyorlardı. Yetmeye zor istekleri vardı yani.
Aynı sınıflarda başarı ve ilgi ortalaması çok farklı öğrencilerle dersler yaptık. Ders düzeyi yukarı çekildiğinde alttakiler, aşağı çekildiğinde üsttekiler koparlardı. Ortayı bulmak zordu. Üsttekiler küserlerdi, alttakiler gürültü edip şamata çıkarırlardı.
Ortam buydu. Görev yapılacaktı.
Öyle böyle yıllar geçip gidiverdi. Yaşamın içinde kavrulan öğrencilerimiz, karşımıza çıktılar. Onlarla, geçmişi anıp günümüzü değerlendirdik. Gelecek umutlarımızı canlı ve dayanışmalı tuttuk.
Onlar, derslere kendilerini veremeyen öğrencilerimiz beni hep şaşırtmışlardır. Onların çoğu, doğal yaşamın şamatalı akışında, kendilerini mutlu edecek yaşamları kurmayı becermişlerdir. Yıllar sonra vefa duygusu da yaşatırlar o yaramazlar. Üstelik o yaramazlık sevimli bir saygı iletişimi yaratmıştır gülücüklerle.
Anlatıyı bir örnekle sürdüreyim.
Onlardan biri, Osman Genç, emekli-iş adamı, eski bir öğrencim. Arkadaş gibiyiz yaşamın basamaklarında. Sınıfta yarattığı yorgunluğu fazlasıyla silip süpürdü üstümden. Saygıysa, saygı; ilgiyse ilgi... Osman, okuma alışkanlığı kazanmış zamanla. Kitap gibi konuşuyor. Beklenen olmuştu.
Kocaeli Kitap Fuarı standına bir kucak hediye ile geldi geçen yıl. Su, çay, kahve ikram etti arkadaşlarımı ayırmadan. İmzalı kitaplarımızı alıp gitti.
Bir etkinlikte, Osman, edebiyat derslerimizden söz etti, örnekler verdi. Dersleri dinlemiyor sandığımız öğrencimiz, unuttuklarımızı anlatıyordu salondakilere. Sevindim de onurlandım da. En çok da şaşırdım.
"Ölçülü, uyaklı sözler yetmez şiir için. Şiirde kendine özgü bir dil; imge, çağrışım olmalı.
Bugün size geldim ben/Yarın da bize gel sen*... gibi sözler şiir değildir." diye anlatmışım dersi onlarca yıl önce.
Osman, derste okuduğum bir öyküden** söz ediyor konuşmalarında. Evde karga besleyen çocuğu, babası, öldüresiye döver. Çocuk iyileşince iki karga besler ortamdan yararlanarak.
Eğitim zor iştir, diye başlamıştık söze. Yaşam boyu koşuyoruz zorun peşinden. Kolay çözümler her zaman kalıcı olmuyor. Her gönlün, her beynin özel noktası var. O nokta bulundu mu çözüm geliyor. Ee, eğitim yaşam içindir, diyoruz ya!..
O zor çocuklar, benim en vefalı dostlarım. İyi ki onları, tatlı yaramazları elemeyip edebiyatın güzel umutlarına belemişim.
(Hayri Sarı-16. 07. 2024)
*Örneği Osman iyi bilir. Ben yanlış yazmış olabilirim.
** Karga Yavrusu, Memduh Şevket Esendal...