Tadını bile unuttum, rahmetli annem, unla suyu karıştırır, belli bir kıvama gelinceye değin karıştıra karıştıra kaynatır, kaşıkla döktüğü tepside soğuttuktan sonra üzerine yoğurt ve yağ dökerek koyardı önümüze. Biz de hiç yapılmazdı ama bazılarının tuz yerine şeker koyarak tatlıya dönüştürdüğü fukara işi yemeğin adı, bulamaçtı. Yapımı son derece basit ve maliyeti oldukça düşük olan bulamaç besleyici miydi, bilmiyorum, ama bizleri uzun süre tok tuttuğu bir gerçekti…
Ülkede, hele ki son zamanlarda yaşananları görünce annemin yaptığı bulamaç geliyor aklıma. AKP-MHP ittifakı, büyük bir ucuzlukla kaynata karıştıra bulamaca dönüştürüyor çünkü her şeyi, lapa olarak önümüze koyuyor sonra da. Her gün fırlatılan bir deli taşı, 40 değil 40 bin akıllının gündemini meşgul ediyor. İlk anda deli saçması gibi gelen olaylar, zaman içinde vukuat-ı adiyeden sayılıp normalleştiriyor. Hepimize bir şekilde yedirilen bulamaç, bünyemize de, aklımıza da zarar veriyor…
SABAH “DARBECİ”, ÖĞLEN “BARIŞ ELÇİSİ” NASIL OLUNUYOR
Nasıl vermesin? Devlet Bahçeli nam zat, avaz avaz bir sesle yıllarca nefret dili kullandı kürsülerde. Meydanlara attığı iplerle galeyana gelen gariban Anadolu çocukları, parti binalarını, evleri, işyerlerini basıp tahrip etti. Şuursuz kalabalıklar, hedef gösterilen kişileri sokaklarda linç etmeye kalktı. Farklı düşünenlere hakaret yağdırıp tehditler savuran Bahçeli, nedamet getirip barış elçisi oluverdi bir anda. Aklımızı bulamaca çevirip, “çocuk katili” dediği Öcalan’ı, meclis kürsüsüne davet etti ardından da…
Kimse yanlış anlamasın, eğer gerçekten barış sağlanacak, akan kan duracaksa, o yolun, “amasız fakatsız” yolcusu olurum. Ama belediye başkanlarının evlerine şafak baskını yapıp yerlerine kayyım atayan siyaset kasaplarına, sabah “darbeci” deyip öğleyin “müzakere” adına el sıkışmak, teşekkür edip övgüler düzmek oldukça tuhaf geliyor bana. Zehirli bir dille sokaktaki insanları kışkırtıp, mecliste, “Alınmayın, onları siyaseten söyledim.” diyen cin oğlu cinlik, beynimi bulamaca çeviriyor…
ÜLKENİN YARISINI AÇLIK SINIRINDA YAŞATAN “MİLLETİN ADAMI”
Hepimiz izledik. Ülkü Ocakları eski Başkanı, Ankara’nın en ortalık yerinde öldürüldü. Örgüt içi hesaplaşma olduğuna dair pek çok karine bulunan cinayet, günlerce konuşulurken, yetkililer, resmen sağıra yattı. Adli süreçlerde suça adı karışan herkesle bağlantısı olduğu anlaşılan MHP ve Ülkü Ocakları hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Yapılmadığı gibi Milli Eğitim Bakanlığı imzaladığı protokolle okullarda kurs açma, etkinlik düzenleme yetkisi verdi bir de Ülkü Ocaklarına…
O. Kavala, S. Demirtaş, C. Atalay hakkındaki mahkeme kararlarını yok sayanlar, “demokrasi” havarisi kesiliyor. Yıllarca savaş çağrısı yapıp toplumu cepheleştirenler, “Savaşın kazananı, barışın kaybedeni yoktur” avazesi yükseltiyor. SGK’ye tek onlar borçluymuş gibi muhalif belediyelerin gelirini kesenler, ağzından “adalet” sözünü düşürmüyor. Ülkenin yarısını açlık sınırında yaşatanlar, “milletin adamı” sayılıyor. Benimse içim dışıma çıkıyor, ortaya konan bulamacı midem kaldırmıyor çünkü…























