Çatalzeytin’in bir dağ köyünde doğmuşum. Hayatımın kahramanı annem tatlı tatlı anlatırdı: Tarlada çalışırken sancılanınca yanına alması gereken ne varsa bir çuvala yüklemiş, sırtına vurup köye beni doğurmaya koşmuş. İnsan güzelim, içimin en büyük sızısı olarak ışıklarda uyuyan Fatma ablama, “Seyit, ebe garıya haber ver, ışak geliya” demiş. Bakmış benim Gara Emine’yi bekleyecek halim yok, evde bulunan Ayşe ablama, “Baa makas gôtü” diye seslenmiş ve onunla kesmiş göbeğimi…
Hayata orada “merhaba” dedim, ama gözlerimi Soğuksu’nun tepesinde, Ahmet Yetiş’in, Zonguldak’ı ayaklar altına alan iki göz odadan ibaret gecekondusunda açtım. Hâlâ aynı adı taşıyor mu bilmiyorum, Eski Dağyolu Sokak’ta, ilkokul yıllarına kadar geçen günlerim köyde yaşıyor gibi geçti tıpkı. Ama 2. sınıfa giderken taşındığımız, halen Belediye Kültür Merkezi olarak kullanılan eski belediye binasının hemen arkasındaki Turan Sokak günlerim, şehirle tanışıp hemhal olduğum yıllardı da aynı zamanda…
İSMAİL’LE ARAMIZDA KOPMAYACAK KARDEŞLİK BAĞI OLUŞTU
İleride daha ayrıntılı anlatırım belki, o mahallede, hiçbirini unutamadığım komşularımız arasında, annemim, “Arzuvaylı” dediği, Azdavaylı Hüsnü amcam ile Fadime teyzem de vardı. Hemşeri olduğumuz için ayrı bir gönül bağımız olan ailenin küçük çocuğu İsmail’le aynı yaştaydık. Şimdi en kadim arkadaşım olan İsmail’le çok vakit geçirdik, aramızda ki kardeşlik bağı bu yüzden zaten. Evin, Ayşe ablamla akran kızı Fatma ve mahalleden bir diğer ablam Semra, aynı yıllarda girdi dünya evine.
Aklıma geldikçe yüreğimi ısıtan Remzi amca ile Fethiye teyzemin kızı Semra ablam, o zamanlarda siyasetin yeni parlayan yıldızı Köksal Toptan’ın daha sonra ağabeyimin bacanağı da olacak kardeşi Adnan ağabey ile evlenirken, Fatma abla, kentin efsane zabıta amiri Pilot Mehmet’in oğlu Tahir ağabey ile birleştirdi hayatını. Şimdi “Baharatçı” olarak tanınan Tahir ağabeyimin, Kilimli durağında minibüs şoförlüğü yaptığı yıllarda, ilk çocukları Hüseyin, birkaç yıl sonra da Tanju dünyaya geldi…
TANJU ÇERNOBİL’İN KURBANI OLDU
Çernobil’in tüm dünyayı cehenneme çevirdiği günlerde doğan Tanju, oradan aldığı hasarı hep taşıdı bedeninde ve yaşam boyu sağlık sorunlarıyla boğuştu. Altın yürek İsmail, yeğenini akıl almaz bir sevgi halesiyle sarmaladı. Kendini onunla eşitleyip, nereye gitse, en yakın arkadaşı olarak taşıdı yanında, onunla oturup onunla kalktı. Verdiği değer ve kattığı yaşama sevinciyle sahip olduğu hastalığa karşın, 35’li yaşlara ulaşmasında büyük rol oynadı Tanju’nun, ama maalesef o da yetmedi…
Çocukluğumun güzel yüzü Fatma ablamın oğlu Tanju’yu o yılların iki parlak yıldızı Yılmaz Aytan ve Halil Güngördü ile aynı günde uğurladık. Yılmaz Aytan, bana okuma zevki kazandıran kitabevinin sahibiyken, Halil Güngördü, izlediğim ilk maçın süper starıydı. Yedek çıktığı Şekerspor maçında, buluştuğu ilk topu gol yapıp takımı şampiyon yapan, sonrasında da çok sevinçler yaşatan efsane addı. Üçü de yok artık, bilseniz çocuk yıllarım nasıl kanıyor. Çok üzgünüm. Başın sağ olsun Fatma Ablam, İsmail’im, Tahir ağabeyim ve tüm Zonguldak elbette…
























İnsanın ana vatanı çocukluğudur derler.. iyisiyle kötüsüyle hiç akıldan çıkmayan... güzel özetlemiş siniz .. kaleminiz daim olsun