Tüm canlıların yaşaması için vazgeçilmez unsur olan su, doğanın bize bahşettiği muhteşem bir nimet. Tadı, kokusu, rengi olmayan, basit bir kimyasal bileşik ama o kadar çok işlevi var ki. Bakın şu güzelliğe, maddenin 3 halinde de bulunabilen su, hidrojen gibi yanıcı, oksijen gibi yakıcı moleküllerden oluşuyor ama yanıcı özelliği yok. Vücudumuz gibi dünyamızın da %70’i sularla kaplı ama bunun ancak %0.3’ü içilebiliyor. Anlaşılması zor bir paradoks: Her yanı suyla kaplı yerküre içilebilir su fakiri resmen…
Çözümü en zor bilmece de şu: Su fakiri dünyada, tüm canlılar için önemi tartışmasız temiz su kaynakları, insan denen, kendinden başka canlıya yaşam hakkı tanımayan canavar tarafından vahşice kirletiliyor. Irmak yataklarına fabrikalar, işletmeler kurulup, atıklarını boca ediliyor fütursuzca. “Kâr ille de kâr” aç gözlülüğüyle dere yatakları değiştirilip, suyu, hoyratça başka yerlere naklediliyor. Her bir dere, her bir çay, her bir ırmak kendi vejetasyonunu da oluşturmuş bir ekosistem aslında…
BARTIN HALKI AYAKTA
Bu da bir paradoks, Zonguldak ve çevresi Rize’den sonra en çok yağış alan yerlerden biri ama tam da bir su fakiri. Gürül gürül akan ırmaklarımız, her yerinden su fışkıran bir dağlarımız yok ne yazık ki. Bölgenin en önemli akarsuyu Filyos. Onu Bartın ve Gülüç ırmakları takip ediyor. Yenice ve Devrek çaylarını saymadım, onlar Filyos’un bir kolu çünkü. Haramiler tamamının üzerine çöreklenmiş durumda, hepsinin etrafında akla ziyan işler yapılıyor…
Siz de izliyorsunuz belki, Bartın halkı ayakta. 7 bin imza ile iptalini istedikleri “Bartın Irmağı ve Yan Kollarının Islahı” adıyla DSİ tarafından yapılan projeyle Bartın ile ırmak arasına resmen Çin seddi örülüyor. Irmağın doğal tarihi yapısı, ekolojik değeri, doğal peyzajı, kent estetiği düşünülmeden başlatılan proje ile sözde Bartın’da yaşanan sel baskınlarının önüne geçilmek isteniyor. İşin uzmanları “Bu proje bırakın sel baskınlarını önlemeyi riski daha da büyütüyor.” diyor. Ama dinleyen kim?
GEREDE IRMAĞI KATRANDAN DERE OLARAK AKIYOR FİLYOS’A, PERŞEMBE DERESİ AÇIK LAĞIMA DÖNMÜŞ
Aynı şey Filyos Irmağı için de geçerli. Kimi yerlerde 5-10 hatta 15 kilometre yatak oluşturan ırmak, 250 metrelik kanal içine alınarak, arta kalan toprakları çalınıyor. Kazanılan alanlarda her türlü doğal ve beşeri kanuna aykırı olarak endüstri bölgeleri, küçük sanayi siteleri, organize sanayi bölgeleri oluşturulup büyük sanayi kuruluşlarına devrediliyor. Etrafına tespih tanesi gibi dizilen tesisiler, bölgenin biricik tarım alanlarını yok etmekle kalmıyor, sularını kirletip canlı hayatını bitiriyor...
Kollarındaysa tam bir kepazelik yaşanıyor. Gerede Irmağı katrandan dere olarak akıyor Filyos’a. Haberlerde okudum, Perşembe Deresi açık lağıma dönmüş. Çaycuma OSB ve OYKA Kâğıt, zift rengi sularını, dayanılmaz kokular yayarak deşarj ediyormuş ırmağa. Vallahi nevrim döndü artık. Onca literatür bilgisi ortada ve her şeyi yaşayıp görürken bunca şuursuzluk nedir yahu? İnanın bir damla suyunu bile arayacağız o suların. Ve biz yüzünüze bile tükürmeyeceğiz o vakit. O da bir su çünkü…























