Sokak hayvanlarıyla ilgili yürüyen tartışmayı canım yanarak izliyorum. Canlıların yaşam hakkına duyduğu saygıdan dolayı elli yaşından sonra et yemeyi bırakmış biri olarak, safım sokaktaki canların yanında elbette. Paradoks gibi ama su katılmamış bir “insan hakkı” savunucusuyum. Çok da bedel ödedim bu konuda. Bizim ülkede “İnsan hakkı savunuculuğu” yapmak, devletle direkt karşı karşıya gelmek anlamına geliyor çünkü. Bunun da tabii ki bedeli oluyor…
Evet, insan hakkı savunucusuyum, toplumsal sorunlara “insan odaklı” bakışı doğru bulurum ama doğa ve diğer canlılarla kurulan ilişkinin “insan merkezli” olmasına da şiddetle itirazım var. Dindeki tam karşılığı nedir, bilmiyorum ama insanı “Eşrefi mahlûkat” sayan anlayış da eksikli bence. Bizi diğer canlılardan daha ayrıcalıklı ve üstün gören yaklaşımlar, ortaya, son derece eşitsiz bir ilişki çıkarmakla kalmıyor, ucu, kıyım da dahil, insana, her şeyi “mubah” sayan izansızlığa kadar uzanıyor…
İNSAN 100 MİLYON TÜRDEN BİRİ YALNIZCA
İçlerinde siyaset oluşturucu tiplerin de olduğu bazı adamların bu kadar kolay “itlaf” narası atması bu izansızlıktan geliyor. Bilim insanları, türlerin %99’undan fazlasının soyunun tükendiğini söylüyor. Buna karşın, BM Çevre Programının, 2.700 bilim insanıyla yaptığı çalışmaya göre, tür sayısı, 8.700.000. Bunun 100 milyona ulaşabileceği söyleniyor hatta. Şu zavallılığımıza bakar mısınız? 100 milyon türden yalnızca biriyiz ve hepi topu 80-90 yıllık ömür için diğer türleri yok etmeyi kendimize hak görüyoruz…
İnsan altı anakaranın altısında da yaşayan tek canlı, popülasyonu diğer canlılarla kıyaslanmayacak bir hızla artıyor. Çoğalan insan kendine yeni yaşam alanları kurarken doğayı geri döndürülemez şekilde tahrip ediyor. Yetinmiyor, açtığı her yeni alanla, başka canlıların yaşam alanını yok ediyor. Sonra da elinden kurtulup, neslini sürdürmeye çalışan canlılardan arsızca şikâyet ediyor. Bu dünyayı paylaştığımız varlıklar olarak görüp bir arada yaşamanın yollarını bulmalıyız oysa…
SOKAK HAYVANI SORUNUNDAN SÖZ EDECEKSEK KAYNAĞINI İNSANDA ARAMALIYIZ
Geleneksel olarak hayvanlarla sokakta yan yana yaşama alışkanlığı olan Türkiye bunu önemli ölçüde başardı bence. Görmüşsünüzdür belki, yurtdışındaki en değerli imajımızı hayvan sevgisi oluşturuyor. Pek çok yabancı site sokaklardaki canların fotoğraflarını paylaşıp Türklerin ne kadar merhametli, şefkatli bir millet olduğundan söz ediyor. O canlar yalnızca imajımıza değil ruhumuza da iyi geliyor. Onlarla sosyalleşiyor, yaşam sevinci, sevgi, neşe, paylaşma gibi değerleri yeniden anımsıyoruz…
Şayet hayvanlarla ilgili bir sorunundan söz edilecekse kaynağı insanda aranmalı bence. Bencilce yaklaşıp başka canlılara yaşam hakkı tanımadığımız için huzurunu kaçırıyoruz canların, doğasını değiştirip yaşam alanlarını gasp ediyoruz. Şiddet uyguluyoruz sadistçe, istismardan tecavüze her türlü kötülüğü yapıyoruz. Hayvan eğitiminden de söz ediyoruz da kendimizi eğitmeyi hiç düşünmüyoruz ne hikmetse? Bence okullarda “Hayvanlara davranış eğitimi verilmeli”, doğru yaklaşıldığında hiçbiri zarar vermiyor çünkü…























