Zonguldak’ın hallerini tek sözcükle anlatmak için çok düşündüm, kepazelikten daha masum sözcük bulamadım. Ne yana baksam, yalnızca gözümü değil ruhumu da yoran bir çirkinlik çıkıyor karşıma. Abartmıyorum kesinlikle, karşısına geçip, “Bak işte bu olmuş” diyebileceğim bir tane bile iş yok kentte. Ne imarı imar, ne yolu yol, ne kaldırımı kaldırım, ne meydanı meydan, ne parkı park, ne aydınlatması aydınlatma, ne kavşağı kavşak. Yapılan her şey kepazeliği daha da artırıyor üstelik…
Çok insanla konuştum bu konuları, sayısız insanla tartıştım. Ülkenin, kentleşme konusunda en önemli isimleriyle kenti gezme fırsatı buldum. Birçoğunun şaşkınlıktan küçük dili düşecekti neredeyse. Gördükleri karşısında bir şaşkınlıktan diğerine yuvarlanan biçareler, anlam veremedikleri her şey için bize sitem etti doğal olarak. Yüzümüz kızardı o vakitlerde. Kenti bir çöküntü merkezine dönüştüren Vandallar adına utanmak bize düştü. Ömrümüz bu cahillerle mücadeleyle geçti oysa…
KİMİN BU KEPAZELİKTE PAYI VARSA ALLAH BİN TÜRLÜ BELASINI VERSİN
Orta Kapuz’daki şu asansör kepazeliğine bir bakın. Hasbinallah. “Yapın” desek, bin kişiyle eylem yapıp arabalarının önünü kessek, on binlerce imzayla kapılarına dayansak vallahi de yapmazlar, billahi de yapmazlar. Kimin aklına gelmiş, projesini kim çizmiş, hangi amir altına imza atmış, parasını kim bulmuş, tam bir muamma. Dileyen beni mahkemeye versin, hapis de yatsam şu kadar umurumdaysa insan değilim. Açık ve net: Kimin bu kepazelikte payı varsa Allah bin türlü belasını versin hepsinin.
Son yıllarda ömrüm Çaycuma – Zonguldak arasında geçiyor. Kilimli yolu da değişti, geçen yazdan beri geçmedim, Kapuz’dan. Geçtiğimde de gözümden kaçtı demek. Aklım duracak. Yahu bunlar kafayı mı yedi hepten? “Kent planlaması”, “Kent estetiği” gibi kavramlardan tümden mi bihaber bu zebaniler? Ekolojik, jeolojik değeri nedeniyle en değerli ziynet eşyamız saklanıp pamuklara sarılacak Kapuz koylarının tam ortasına 33 metre yükseklikte asansör kulesi yapmak hangi sivri zekânın ürünü?
YAZARKEN BİLE MİDEME KRAMP GİRİYOR
Dert çok. Yaşadığım Kozlu, bambaşka kepazelik. Sahiller hafriyat dökü alanı, kıyı kenar çizgisi içine çok katlı yapı dikmek vakayı adiyeden. Ali Bektaş sözde meydan düzenlemesi yaptı, kentin en ortalık yerine, maden kuyusu maketi kondurdu. Çirkinin de çirkini. Sorsan yöredeki madencilik kültürünü yaşatıyor hazret. Tam karşısında, Ali Soydaş Kuyusu var oysa. Kentsel düzenlemelerde “Bağlam” diye bir şey olduğunu Ali okulu mezunları bile bilirken, ne bu kepazelik? Aslı dururken, maketine kim bakar yahu?
Her yerde kepazelik olur da Kilimli eksik kalır mı? Yol geçiriyoruz diye, güzelim sahili doldurdular, “Kıyı kenti” özelliğini yok ettiler Kilimli’nin. Yazarken bile mideme kramp giriyor, -gerçi şu anda da yok ya- yol hizmete girince kentin denizle hiçbir ilişkisi kalmayacak, dalgalar, direk, yolun istinat duvarlarına çarpacak çünkü. Üç beş yıl önce sahilde oturup çayını içerken denize bakan insanlar, yoldan geçen araçları sayacak. Kepazelikten de beter bu durum “hizmet” diye alkışlanacak sonra da. Of ya… Offf…