"Sen aziz şehrim,
Uykusuz yaşadığımı bilmelisin.
Bütün işçilerin saçak altında uyuduğu bir saatte,
Ben mızıka çalarak geçiyorum sokaktan.
Sen aziz şehrim,
Ellerim gözlerim kadar benimsin..."
“Rüştü Onur”
-Atalarım ve ben Zonguldaklıyım…
Annem Sevil Sağtekin Saltukovalı. Babam Erol Sağtekin Çaycumalı…
Annem Matematik, babam da Edebiyat öğretmeniydi…
60’lı yıllar’ın başından, 80’li yıllar’ın sonuna kadar, Kilimli / Kdz.Ereğli / Kandilli / Zonguldak Merkez ve Çaycuma da ortaokul ve Liselerde görev yaptılar…
İlk, ortaokul, Lise ve Fakülteyi Zonguldak ve havzasında okudum…
91 yılından itibaren, Maden Mühendisi olarak, ETİBANK Keçiborlu Yeraltı Kükürt İşletmelerinde, Ocak Mühendisi olarak göreve başladım.
94 yılında, Ankaraya, ETİBANK Genel Müdürlüğüne geldim.
Halen bu kurumda(Yeni adı EtiMaden) çalışmaya devam ediyorum.
Yıl içinde birçok kez batı sınırı Kdz.Ereğli/Kandilli’den, doğu sınırı Çaycuma/Saltukova’ya kadar, dostlarımla olabilmek, bölgeye olan hasretimi giderebilmek için anavatan Zonguldak ve havzada olurum.
Bu girizgahı, 1940 sonrasını köşe yazısına sığdırmak çok zor olsa da, Zonguldağıma ilişkin birşeyler söyleyebilme yetkinliğinde olduğumu anlatabilmek için yaptım…
Uzun Mehmet’in mirası Aziz Şehrim…
195 yıl önce 1829 yılında, Kdz.Ereğli/Kestaneci köyünden “Uzun Mehmet’in”, Neyran deresinin Karadenize döküldüğü Köseğzı yatağında(Çocukluğum ve gençliğimin geçtiği Armutçuk/Kandilli sınırları içindedir) taşkömürünü bulmasıyla başlar Emek hikayemiz aslında…
Zonguldağım ise, asıl kimliğine, 110 yıl sonra 1940 yılında havzanın devletleştirilmesi ve Ereğli Kömür İşletmeleri’nin (EKİ) projeleri ile kavuştu denilebilir.
Kömürün ve EKİ’nin, (83 yılında TTK oldu) tarihi ya da kaderi, kentin kaderi ile iç iç geçmiş durumdadır…
Kömüre ve maden emekçilerine olan talep, barınma, eğitim, sağlık, ulaşım ve sosyal yaşam gibi temel ihtiyaçları da beraberinde getirmiş o yıllarda…
Sosyal tesisler inşa edilmiş, halkın ihtiyaçları için Ekonomalar açılmış, dispanserler, hastaneler yapılmış, okullar yapılmış. EKİ bünyesinde öğretmenler, doktorlar istihdam edilmiş, sinema salonları açılmış, çay bahçeleri, spor alanları yapılmıştır…
Kentsel yerleşim planlamalarının, başarıyla uygulandığı, bu sosyal yaşam yerleşkeleri, Şehir plancılarının araştırmalarına konu olmuş, ders notlarına bile girmiş, sonuçta üretimin sosyal yaşamla birleştiği, maden üretim bölgeleri (Müesseseler) oluşarak, Zonguldağımın çatısı altında toplanmışlar…
1980’li yıllardan sonra sosyal devlet politikalarının terk edilmeye başlanması, yeni liberal yaklaşımların öne çıkması ile müesseselerin, dolayısıyla Zonguldak rüyasının sönmeye başlaması aynı döneme denk geliyor...
Bölgenin omurgası olan (EKİ/TTK) işlevsizleştirildikçe yaşamın her alanında gerileme yaşandığını görüyoruz…
Emek yoğun çalışılan Kömür üretim bölgelerinde, 70 li yılların başında, toplam 50 bin madenci çalışırken bugün bu sayı 10 binlerin altına kadar gerilemiştir. İşçi sayısı ve üretim düşerken sosyal yaşam kalitesi ve refahı da düşmüştür...
Zonguldağımın geçmişe hep bir özlem duyması çok sık karşılaşılan bir olgu haline gelmiş ve geçmişimiz, gelişmişlik ile özdeşleşmiştir…
Üretimi sadece meta üretimi olarak gören anlayış, kamusal üretimden uzaklaşarak sadece kurumları değil, halkın sosyal yaşamını da ortadan kaldırmıştır…
Üretim ve işçi sayıları düşüp TTK küçüldükçe madencilik tesisleri, sosyal yapılar da birer birer işlevsizleşerek âtıl hale gelmiştir. Endüstriyel miras niteliği taşıyan birçok yapı, tesis ya çürümeye terk edilmiş ya da rant için yıkılarak yok edilmiştir…
Mevcut İktidar, kamusal üretimi, kamusal alanları ve kolektif hakları, son 22 yılda, hızlı bir şekilde ortadan kaldırarak, Zonguldağımızı kimliksizleştirmiştir…
Kamunun, neredeyse tamamen tasfiye edilme çabalarının sürdüğü bu dönemde, ekonomik krizler derinleşmiş, ücretler ve alım gücü düşmüş, en temel ihtiyaçlar karşılanamaz hale gelmiştir…
Herşeye rağmen Zonguldak’ta , Demokratik Kitle Örgütleri ve yürekli insanlar akıntıya karşı kürek çekmeye devam ediyor…
Yıllardır, Zonguldak kent kültürü ve madenciliği için bilimsel ve teknik çözümler üreten, havzaya ve madenciliğe emek veren, yazarlara, fotoğrafçılara, sinemacılara, tarihçilere, akademisyenlere ve duyarlı insanlara, (İsimlerini yazmaya sayfam yetmez ya da yazarsam, unuttuklarımı da kırmış olurum) hepsine saygılarımı sunuyorum…
Ez cümle…;
“Yok edilen kamusal üretim kültürümüzü…
Kolektif hafızamızda yer edinmiş kentsel/kamusal mekânlarımızı…
Kamuculuğu…”
Yeniden kurmak hiç de zor değil…
Madencilik sektöründe, kamuya toplumsal bir önder olarak başrol biçmenin ve kamusal alanları yeniden yaratmanın yollarını aramalıyız…
Koyunu yemek için tilkiyle plan yapanların olmadığı bir düzende elbette…!
Ülkemizin kalkınmasında ve sanayileşmede önemli adımlar atılmasına katkı sağlayan bu uğurda, canlarını feda eden tüm maden emekçilerimizi saygıyla anıyorum…
Teşekkürler
Kardeşim, eline yüreğine sağlık. Bir Zonguldak sevdalısı olarak duygulandım, çok teşekkür ediyorum.
Başkan kalemine sağlık.
Çok güzel yazmışsınız. Ağzına emeğinize sağlık.
Hepsinin altına imzamı atarım Teşekkürler şahane bir yazı