İçimden geldi…
İnsan atalarının kök saldığı topraklara kan mı çeker, can mı çeker bilmiyorum ama içinde bastıramadığı özlemlerin coşmasıyla kuş olup uçmak istiyor adeta. Kültürel mirasın başyapıtlarını koruyan bu coğrafya, yani benim coğrafyam her haliyle bizi gururlandırıyor. Dolayısıyla arşive düşenleri bir başka tarıyor, geçmişinizi ve geleneği özlemle anıyorsunuz.
Türbeleriyle yatırlarıyla kalesiyle, kulesiyle, müzeleri ve Nasrullah Çeşmesi ile dillere destan bir kenttir Kastamonu. Atatürk’ün şapka devrimi ve bölge insanının Kurtuluş Savaşı’na verdiği katkı zaten yadsınamaz. Bakın şu an bile aşırı derecede gururlandım.
Anılar yıllandıkça ve insan yaş aldıkça, kök salınan topraklara karşı daha hassas olunuyormuş. Bu da zamanın akışında bir deneyim olarak gün yüzüne çıkıyor. Vaktinde sıradan gelen her şey gün geliyor insanın burnunda tütüyormuş. Dolayısıyla memleketinizin taşına toprağına, suyuna havasına methiyeler düzmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz.
Kastamonu denilince aklıma ne hikmetse bütün tarihi dokusuna rağmen uçsuz bucaksız gökyüzü geliyor. Yolculuk esnasında ve verdiğimiz molalarda gökyüzüne bakmaktan kendimi gerçekten alıkoyamıyorum. Yaz yolculuklarında bulutlar pamuk şekeri gibi ve daha yakın adeta elle tutulacakmış gibi duruyor Gökyüzüne uzanmak, bulutlara dokunmak istiyorsunuz.
Bunu mübalağa etmiyorum sahiden aramızda bir bağ kuruluyor. Kastamonu’ya yolu düşenler lütfen bir kere de olsa bunu gözlemlesin. Geniş bir araziden seyre dalmak buna bir etkendir diye düşünmüyor değilim.
İşte böyle bir yaz gününde, tatil bahanesiyle eş dost ziyareti ve birazda yörenin getirdiği bağ bahçe işleri sebebiyle Kastamonu’dan Bozkurt’ta yani ikinci evimize geçtik.
Denize sahili olan bu şirin ilçe, acılarını örtse de yaşadıklarını unutmuyor. Son sel felaketiyle çok ağır bir bedel ödediğinin altını çiziyorum. Bunun nedenleri ve neyin sebebiyet verdiği halen tartışmaya açık zira İhmaller can yakıyor.
Bozkurt ve Abana bizim ikinci evimiz. İki ayrı ilçe yan yana anılmaktan pek haz etmeseler de onlar etle tırnak gibi birbirine yapışık, hatta mecburdurlar. Aralarında geçmişten gelen, tamda bizim yöremizin dokusuna uygun “sen ben” kavgası yaşanır içten içe. Oysa bilseler ki birlik olsalar güzelliklerine güzellikler katacaklar.
Gelenekleri görenekleriyle ve her şeyden önemlisi misafirperverliğiyle ün salmış bu coğrafyaya hayran olmamak ne mümkün. Taşına toprağına, acısına yasına sahip çıkılması kaçınılmaz bu aziz kente yıllar önce bir şiir yazmıştım. Özlem duyduğum topraklara olan sevgimi o şiirle pekiştirmek isterim.
Bu arada Zonguldak için de aynı duygular baki. Elime geçen her fırsatta yöresel lezzetleri ve gelenekleri paylaşmaya, değerlerimizi yaşatmaya devam edeceğim. Kök saldığımız her yer bizim cennetimiz.
KASTAMONU
Dağlarından denizine, iner gölgesi güneşin
Aşın ve ekmeğinle yok ki senin bir başka eşin
Bereketin bolluğun, doyurur yoksulluğu
Senin adın emektir emek, güzel Kastamonu.
Türbelerin içinde yatan o şeyhlerin
Tarihin adını koyan, on beşli şehitlerin
Ilgaz'ın başı duman, yiteli kınalı kuzusu
Evliyalar Şehri’sin sen, güzel Kastamonu.
Halime Çavuş, Hafız Sekmen İzbel’in
Şerife bacıyla destan yazıp, yeri göğü inlettin
Kağnısında mermisi, zaferler kazandı anası oğlu
Kula kulluk etmedin sen, güzel Kastamonu.
Sarı yazmanla etli ekmeğin, acı ayranla tatlı sohbetin
Yaradan’dan taşındaki, toprağındaki bereketin
Merhametli insanlar sanki koynunda doğdu
Devrimlerin Şehri’sin sen, güzel Kastamonu.
Saat kulesi, kalesi, yüzer suda balıkçı teknesi
Ormanı, dağı, deresi… Şırıl şırıl akar âşıklar çeşmesi
Nasrullah'da kavuşur çarşı pazar yolcusu
Evlerin, camilerin tarih kokar Kastamonu.
Şehitlerin, gazilerin, toprağın altında bekçilerin
Davul zurna sesinde utandı koç yiğitlerin
Bacası tütmedi köylerin, evlerin, doğrusu
Vatana sahip çıkandın ey aziz Kastamonu.
Araç ile Devrekâni, Bozkurt, Abana, Azdavay
Çatalzeytin, Doğanyurt, Şen Pınar ve Daday
Küre, İhsan Gazi, Seydiler ve Hanönü
Pınarbaşı, Tosya, Ağlı ve Taşköprü
Cide ile İnebolu… Gökkuşağı gibisin sen Kastamonu.























