“Hak verilmez alınır” sözünün hakkını verememek… Kim daha inançlı kim inançsız?
Evrende beklentinin bu denli yüksek tutulduğu başka bir canlı türü var mıdır bilmiyorum. Eğer varsa da vakıf olamamışız demek ki kusura bakılmasın. Bir elma uğruna cennetten kovulmayı göze alacak kadar kendini akışa bırakan kadın, Tanrının ona yüklediği annelik vasfı üzerinden cennetin ayaklarının altına serilmesiyle hakkını geri alıyor diyor kutsal kitap ve bu kulağa ne yalan söyleyeyim ilk muameleden daha hoş geliyor.
Beraberin de de e tabii birazcık aklı karışıyor insanın, iki farklı muameleye maruz kalan kadın, hani o çok bilindik sözü getiriyor ister istemez akla. ”Bütün kadınların zayıf tarafları vardır ama analar hep kutsaldır” buyurun hadi konuya buradan bakalım.
Erkek hiddetinden, şiddetinden nasibini almaya mahkûm edilen kadınının, Tanrı katındaki yüceliğini hiçe sayanlar ve bunu din adı altında meşrulaştırma pişkinliğine sığınanlar, bu tahlil, bu tespit size.
Dünyanın belki de en ağır yükünü taşıyan kadından çok daha fazlasını bekleyenler, bir durun hele. Bu konu bencil bir güruhun kendi çıkarları doğrultusunda anlattığı gibi değil, yolun sonu her halükarda kadın için cennete çıkıyor diyor Tanrı, aman aman üstüne söz söyleyenin dili kopar.
Tanrıdan daha iyi bildiğini iddia edenler varsa orası bizi aşar. Kadından beklentisi hiç bitmeyenler, onu sadece bacak arasıyla değerlendirenler ayıp oluyor artık.
Bir kuştan sanıyorum ki cik cik ötmesini, kanat çırpıp uçmasını beklersiniz, bir kuştan ormanlar kralı olmasını beklemek aptallık olur öyle değil mi?
Bir balıktan karada yaşamasını bekleyebilir misiniz, olası mıdır böyle bir şey, elbette hayır. Hadi bırakın zıt kutupları, koyundan bir keçi olmasını bekleyebilir misiniz, yok canım daha neler. Böyle yüzlerce binlerce örnek var bu minvalde ortaya sunabileceğimiz.
Demem o ki her şey kurgulandığı gibi arzı endam ediyor evrende. Yaratıcının işine karışmadığımız sürece herkes ve her şey varlığının altında kıymetli ve çok değerli. Fakat şu DNA yapılarını bir hayli zorluyor günümüz bilimi insanları orada bir kafa karışıklığı olmuyor değil hani. Yaratımın kodlarını koyunla kuzuyla kopyalayalı epey zaman oldu ya hani, bunu yaratıcıya şirk koşmak olarak değerlendirenler yaptıkları değerlendirme ile kaldılar, bilim yaratımın peşini bırakmamaya kararlı yoluna devam ediyor.
Tanrı biz insanları indirdiği kutsal kitap rehberliğinde kul olarak yaratmış ve araya iletişim gücünü artırmak için peygamberler görevlendirmiş, biliyorsunuz eskiden teknoloji yoktu iletişim konusundaki işleyiş farklıydı, sistemi oturttuğunu düşünmüş olacak ki son peygamber ile bu düzeni mühürlemiş. Sanırım inananlar bu konuda buraya kadar ki tespitte hemfikirdirler diye düşünüyorum.
İşte ne olduysa ondan sonra olmuş, mademki Tanrı sistemi kilitledi ve artık aracıya, elçiye ihtiyaç kalmadığını düşündü ve okuyun emri ile kutsal kitabı insanlığa rehber etti o halde buna saygı gösterip Tanrıya layıkıyla kulluk etmeliydi beşeri. Peki ne yaptı beşeri, cennetin layık görüldüğü kadının Tanrıyı yok sayarak canını okudu, okumaya da devam ediyor. Hak arayışından dolayı bile bile perişan edildi kadın.
O yüce o kutsal din bugün akbabalarca Tanrıya rağmen sömürülüyor ve dinin kodlarıyla oynanıyor. Neden sahte peygamberler ortada cirit atıyor. Tanrı yaşam bahşettiği her canlıyı ölüme hizmet etmeye mecbur kılarken, neden cennet üzerinden abuk sabuk söylemlerle vaatlerle beyin yıkanmasına müsaade ediyor.
Dini güncellemekten geri durmayan zihniyetlerin cezası neden kesilmiyor.
Öyle ki aradan geçen onca asırdan sonra köşe başlarında kutsal kitabın emirlerini kendi çıkarları için güncelleyenler, cenneti dünyada haram kıldıkları her şey üzerinden öve öve rezerve edenler olumsuz hiçbir yaptırıma maruz kalmadan bir bakıyorsunuz kaşla göz arasında küpünü doldurmuş, tahtını bahtını donatıvermiş, bu nasıl oluyor?
Sadece bana kulluk edeceksiniz, bana inanacaksınız, bana güveneceksiniz, benden isteyeceksiniz, kula kulluk etmeyeceksiniz diyen ve kutsal kitabı indiren Tanrı, bu durumu akışına bırakıp seyirci kalmış olabilir mi? Zira kula kul olanlar günümüzde öyle çoğaldı ki.
Kutsal kitaplar biz Tanrı kullarının en eski, en kadim bilgi hazinesi öyle değil mi? Onu doğru anlamak doğru aktarmak ise boynumuzun borcu, saptırmadan çıkarlara menfaatlere göre yorumlamadan yalın bir biçimde varoluşun hizmetine sunmak bir emir, bir görev, o halde kötüye kullananları Tanrı görmüyor mu?
İnancınız ne olursa olsun bütün kutsal kitaplar Tanrıya çıkıyorsa elbette baş üstüne, bütün öğretiler insanlığın hayrına olsun düşüncesiyle inşa edilmiş nihayetinde. Fakat kadın ve onun kutsiyeti söz konusu olduğunda kutsal kitaplarda Tanrının anlatmak istediği ya saptırılıyor ya da işlerine gelmeyenlerce yok sayılıyor. Tanrı bu konuda hata yapmış olamayacağına göre (!) kul nasıl buna cüret ediyor?
Aradan geçen bunca asırdan sonra Tanrıyla somut bir şekilde iletişim kurulamadığı içinde din günümüzde çok ciddi oranda sömürülüyor ve bu sömürüden en çok kadınlar nasibini alıyor. Tanrı sadece dünyayı değil kâinatı, tüm galaksiyi bilinen bilinmeyen henüz vakıf olunamayan evreni yaratmış, neden bütün yaptırımları din tüccarlarının söylemlerine göre ömrü üretmekten başka bir şey bilmeyen kadına uygulamış. Tanrı mazoşist mi? Tanrı bu kadar gaddar mı?
Her dönem türeyen din tacirlerinin arkalarına aldıkları kitlelerle peygamberlerden bile daha çok inananı olması ve sorgusuz sualsiz ölümlü beşerilere itaat etmeleri, gözü kapalı teslim olmaları, sadece durum sorgulayan kesime mi garip geliyor ne dersiniz. Tanrı kadını doğurganlığıyla kutsayıp ona ilahi bir güç bahşederken, neden kadın mütemadiyen bel altından vuruluyor.
Tanrı istedi ve kadına rahim, beraberinde gebelik süreci ve doğurganlık gibi kutsal bir görev bahşetti. Bu süreçte de erkeğe saniyelerle sınırlı bir görev verdi, bunu elbette yok saymamak gerekir fakat bu konuda Tanrının erkekleri kayırdığını düşünmüyor da değilim doğrusu. İşin en kolayı en zahmetsizi onlarda baksanıza…
Kadın doğurgan olduğu için üretime sağladığı katkıyla zaten diğer cinsten açık ara öndeydi hala daha Tanrı bu özelliği kadından almadığı sürece bu işleyiş ve kutsiyet devam edecek.
İşin çıkmaza girme nedeni Tanrının ayaklarının altına cenneti serdiği kadının, önce bir erkeğin altına serilmesi diye düşünüyorum. Üremeyi, cinselliği işimize geldiği zaman olağan, sıradan, işimize gelmediği zaman ayıp ve ahlaksızlık olarak gördüğümüz için bu konu aydınlatılamıyor.
Ahlak meselesi kadının omuzlarına bırakılan bir yük olurken, erkeğe her yol mubah sayılması kutsal kitap emri olabilir mi peki? Hayır, sanmıyorum bu olsa olsa ilkel zihniyetin yaptırım zorbalığıdır.
İlkel zihniyetlerin din üzerinden işlerine geldiği gibi beslenmeleri dini sömürmeleri de buna eklenince gündemin ortasında kadın darağacında her daim asılı kalıyor.
Kılından tüyüne, memesinden vajinasına kadar didik didik edilen kadın o ayaklarının altına cennet serilen kadın, kutsanması gereken kadın, erkeğin elinde dilinde itibarsızlaştırılmak üzere eziliyor çiğneniyor. Tanrı hiç şüphe yok ki bunu elbette duyuyor görüyor fakat bu konuda sessiz kalışının nedenini anlamaya çalıştıkça buharlaşan beynim işin içinden çıkamıyor.
Keşke Meryem ana gibi bir erkeğe muhtaç olmadan doğurabilseydi kadınlar. Tanrım artık çok mu geç?