Değerli Okurlarım,
Üniversitemizin Kozlu Esenköy (Rant) Mahallesi'nde bulunan İbn-i Sina (Sağlık) Kampüsünün, Üniversitemizin en büyük ve yoğun kampüsü olduğu biliniyor. Bu kampüste, Üniversitenin 600 yataklı araştırma hastanesi, dört fakültesi iki yüksekokulu, enstitü, merkez laboratuvarı gibi çok önemli birimleri bulunmaktadır. Kampüste 6 bin kadar öğrencinin öğrenim gördüğü, her gün beş, altı bin dolayında vasıtanın giriş-çıkışının olduğu ifade edilmektedir.
Gece rüyasında hasta olduğunu görenlerin, başı ağrıyanların da üniversite araştırma hastanesine gelmeleri yüzünden, hastaneye çok yoğun bir talebin olduğu bilinmektedir. Hastanenin her kademedeki sağlık personelinin önemli bir bölümünün, bu yoğun ve ağır yükü, ellerinden geldiğince karşılamaya çalıştıkları da bilinmekte ve görülmektedir.
Ancak, kampüs içinde ve binalarında, yeni inşaatlar yapma yanında; Park yeri, yol, kanal, kanalizasyon gibi altyapı yapım ve onarımlarının,Kampüsteki bazı binaların (çatı katlarında değil!) zemin katlarına kadar ulaştığı görülen çatı akıntıları gibi üstyapı sorunlarının da çok büyük bölümünün kampüs birim yöneticilerinin halledebileceği sorunlar olmadığını ve rektörlük makamının görevleri olduğunu iyi bilenlerdenim.
Çalışma saatlerinde, kampüs içindeki tüm yolların; en küçük kaplamalı yada refüj, kaldırım gibi boşluklarının; kampüsün alt ve üst kapılarına giden ve tehlikeli rampa ve keskin virajları olan yolun iki tarafı park etmiş araçlarla lebalep doludur.
Bu karmaşa ortamında yol bulmaya çalışan, sıkıntıları yüzlerinden okunan hasta ve hasta yakınlarının durumu da kampüsün kanıksanmış görüntüleri olmaktadır. (Bu arada çoğu zaman, daha sonra etrafları boşalan araçlar, ortalıkta kalmakta,” arıza yapmış, olduğu yerde kalmış!” görüntüsü vermektedir.
(Kötü havalarda, daha hastane içine girmeden yaşanan bu gibi sıkıntıların, özellikle yaşlı hasta ve hasta yakınları için ne kadar büyük çile olduğunu söylemeye gerek yoktur.)
Üniversitemizin, özellikle, yoğun yapılaşmanın olduğu merkez kampüsünde de benzer altyapı sorunlarının olduğunu da görmekteyiz.
(Bu arada, kampüsün dışındaki, ortası çizgili, iki şeritli, tretuvarları olmayan ana mahalle yolunda, günün her saatinde yaşanmakta olan vasıta ve insan trafiği karmaşasının kampüsün içinden farklı olmadığını da, Sayın Belediye yetkililerimizin dikkatlerine arz ederim!)
Üniversiteler, proje üretme, sorun çözme yerleri olarak da bilinir. Buralarda yaşanan olumsuzluklar üniversitelerin bu misyonuna zarar verdiğini söylemeye de gerek yoktur. (Evini düzenleyemeyenlerin, sokağı düzenlemesinin beklenememesi gibi!)
Kampüs içinde, birisi, bir tepenin yamacında, diğeri bir başka tepenin eteğinde, devam etmekte olan iki yeni inşaatın dev vinçlerinin yükseldiği görülmektedir. Bu şantiyelerin faaliyetlerinin ve kampüs içinden geçen genel trafiğin de kampüste yaşanmakta olan karmaşayı daha da artırdığı da görülmektedir. Rektörlük makamının, bu yeni binaları yapmazdan önce, öncelikle, kampüste yaşanmakta olan bu acil alt ve üst yapı sorunlarını halletmesi gerekmez mi acaba.
Bu arada, uzmanlık alanıma da giren (ve daha önceki zamanlarda da dile getirdiğim) çok önemli bir hususa da burada değinmek isterim. Görenler bilir. Kampüs kapısının (Diş Hekimliği Fakültesinin) bitişiğindeki yerleşime uygun arazide, son birkaç yıl içinde, (mahallenin her yerinde olduğu gibi,) yapsatçıların devasa, çirkin rant blokları yükselmiştir. Kampüsün hemen bitişiğinde böyle bir çirkin yapılaşmaya izin veren belediye ve engel olamayan Üniversite yetkilileri için iyi sözler etmek mümkün değildir.
Kampüsün kapısına komşu olan buradaki sahipli arazilere olsun, zamanında, Rektörlük Makamının, “Üniversitemiz gelişme alanıdır.” şerhi koydurması ve burada özel yapılaşmayı engellemesi, her halde çok ileri görüş gerektirmeyen bir yöneticilik görevi olurdu. Bu görev, hiç değilse, Üniversitemizde iki dönem rektörlük yaptıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı gibi bir yüksek makama getirilen, şimdilerde de vekilimiz olan Sayın Prof. Dr. Mahmut Özer Hocamızdan beklenirdi!
Bu gün, Tepelerin yamacında ve eteğinde yapımı devam etmekte olan yeni binalar bu yapılaşmaya uygun gelişme alanında yapılmış olsaydı, büyük harcamalara neden olan 10 binlerce m3’ü kaya kazılarının ve yüksek duvarların yapılmasına bu kadar gerek kalmamış olurdu. Rant bloklarının yarattığı çirkin görünüm de de olmazdı. (Yapılmakta olan ve çok katlı olacağı anlaşılan yeni binalar olsun, inşallah yapıldıkları yerlere ve kampüse biraz güzellik katar!)
Bir emekli hocamızın başına gelen!
Değerli Okurlarım,
Yukarıda anlatmaya çalıştığım, kampüste yaşanmakta olan park çilesinden, emekli bir yaşlı öğretim üyemiz de nasibini aldı. Zücaciyeci dükkânına giren fil misali, kampüse giren bir tır arabasına çarptı. Bu ibretlik kaza öyküsünü de burada kısaca paylaşmak istiyorum.
Haftanın ilk günü olan 2 Eylül Pazartesi günü, yaşı seksene ulaşmış emekli bir öğretim üyemiz, eşi ile sabah 10’daki poliklinik muayenesi için, arabası ile Üniversite hastanemize gitmiştir (x). Park yeri bulamayanların son ümidi olan, Eczacılık Fakültesi’nin ilerisindeki düzenli, düzensiz park yeri olarak kullanılan alanın boş bulduğu bir yerine park etmiş ve muayene sırasını bekleyen eşinin yanına dönmüştür.
Yerine oturur oturmaz da, (Numarayı arabasının camına ilişik karttan almış olacak ki), yabancı bir numaradan aranmış ve “Hocam, park yaptığınız yerde arabanızda bir hasar oluştu. Arabanızın yanına gelir misiniz?” haberini aldı.
Gittiğinde, arabasının sağ arka çamurluğunun yere indiğini, az ilerisinde de, yukarıdaki şantiye çıkan virajda, yokuşu tırmanma durumunda olan devasa bir tırın durmakta olduğunu gördü. Tır şoförü olan şahıs, hem suçlu hem güçlü bir tavırla ”İkimize de geçmiş olsun. Tır üniversite inşaatının şantiyesine gidiyor. İsterseniz anlaşalım, isterseniz ekip çağıralım. Ekip de çağırsak bir şey değişmez. Siz park yeri olmayan yere park yaparak, ben de çarptığım için ikimiz de kusurluyuz…” gibi sözlerle olayı özetlemiştir.
Hocamız da, onu muhatap almayarak “Şantiyenin sorumlusu yok mu? Varsa nerede?” sorusunu yöneltmiştir. Olay yerinde bulunanlardan düzgün giyimli bir şahıs, şantiye sorumlusunun kendisi olduğunu söylemiştir.
Hocamız, şantiye sorumlusundan “Geçmiş olsun. Önemli değil. Ne gerekiyorsa, yaparız, yaptırırız!” gibi bir karşılık beklerken bir anlaşma ortamının olamayacağı anlaşılmış ve ekip çağırmada mutabık kalınmıştı. Hocamız da ekip gelene kadar tırın olduğu yerde kalmasını istemiştir. Ancak, ekibin gelmesi gecikince, yolun kapalı olması da sıkıntı olunca, Şantiye sorumlusunun ve kampüs güvenlik şefinin ortak girişimleri ile olsa gerek, olay yerine hastane polisinin geldiği görüldü.
Tırın hareketine izin vermeyen ve yolu kapatan hocamız göründüğü için, gelen polis memuru, hocamıza hitaben, “Siz boşuna ekip bekliyorsunuz. Yaralanma, ölüm olmayan kazalara ekip gelmiyor. Anlaşacak ya da birlikte tutanak tutup, sigorta şirketlerinize intikal ettireceksiniz. Yapmanız gereken budur.” buyurması üzerine, biz de öyle yaparak kazayı ortak tutanağa bağladık ve sigorta şirketlerimize iletmek üzere ayrıldık. Sıra, durduk yerde hocanın arabasında oluşan hasarın onarımına gelmişti.
Bu arada, hocamızın, koskoca tırın, yürümenin zor olduğu o saatte kampüse girmesine nasıl izin verildiğini, yada girdiğini ve duran araca çarpanların da hem suçlu, hem güçlü görüntüsü vermelerini anlaması mümkün olamadı!
Anlatıda hatamız oldu ise hoş görülmesini; her yerde, her konuda vatandaşa çile çektirilmemesini ve görevini fedakârca yapmaya çalışan sağlık personelimize kolaylıklar dilerim.
Şenol Kuşcu,
Eylül 2024, Özgür Halkın Sesi Gazetesi- Zonguldak
(x) Yazarın kendisidir.