Minibüsü beklemedim. İhsaniye'den Kozlu'ya yürüdüm. Anıları dizdim aslında boncuk boncuk.
Küçük tünele bakıp çocukluğumu, gençliğimi selamladım. Tünelin ucundaki ışığı gördüm, sevindim. Köprüden geçtim, tren geliverir korkusuyla. Gerçi otlarla kaplı paslı raylar çok sık tren geçmediğini anlatıyordu. Yine de...
Karşıdaki terk edilmiş evin ıssızlığı korku filmine taşıdı ruhumu. Çevrede köpek, kedi görünmüyordu. Yolcusuz yolun solu düşlere çağırıyordu ormansı yamacın altında. Sağda, dere ötesinde, Roman evleri diziliydi. O yamaçlarda, bir zamanların işçi evlerini aradı gözlerim.
İşçi mişçi görmeden yürüdüm.
TTK ortamına geldim. Duvarlarını sarmaşık kaplamış atölyelerin cılız sesleriyle canlandım.
Yer altına madenci indiren asansör kulelerini görünce anılarım depreşti, fotoğraf çekmeye başladım.
Eski yapının merdivenindeki genç adam seslendi uzaktan. Konuştuk.
"Hayrola ağbi!"
"Fotoğraf çekiyorum."
"Niye!"
"Benim babam, amcalarım, dayılarım buralarda çalıştılar. Onların anıları canlandı içimde. Ondan..."
"..."
"Çekmeyeyim mi?"
"Çeek! Çeeek!"
"Teşekkür ederim!"
"Eyvallah!"
Yürüdüm yine çevreyi gözleyerek.
Direk harmanını geçtim. Yıllar önce bekçi babamın oturduğu kulübedeki 'özel güvenlik' yazısı ilgimi çekti.
Özel araç, motosiklet bekliyordu ocaktan çıkacak yeni madenciyi. Kömür gözlülerimi göremedim. Uçup gitmişlerdi sanki! Kazmayı da Kozlu'da Madenci Heykeli'ne bırakmışlardı.
Değişime direnilemezdi elbette. Değişim kaldırımları mavi renkle boyamıştı. Mavi güzeldir, iyidir de... Ah be! Bir de yıldız yağdırsa gökten.
Yolculuğum mavi kaldırımların taşıdığı kara heykelde bitti. Mavinin kucağında, kara, ışık oldu bize çocuklukta, gençlikte.
Düşten gerçeğe, gerçekten düşe yürüdüm bugün.
İyi ki sanat var. Sanat kanatlandırdı anıları.